DELÂLET

Eskiden dil okulları vardı. Basra Dil Okulu. Kûfe Dil Okulu gibi. Bu okullar, dilin “demek istedikleri” ile ilgilenirlerdi. Demek istenilen şey, kasıttır, maksattır, makâsıddır. (Makâsıd, maksadın çoğulu). Kasıt (= maksat, makâsıd), geçmişten (= gelenekten) güç alır, geleceği şekillendirir. Bunu dil (söylem ve eylem) yapar; eylem de bir dildir.

Modern dilbilim, dilde, sözdizim, anlambilim, edim/eylembilim, erekbilim konularına; bunların birbirleri ile ilişkilerine ve bağlama; eski tâbirle siyak ve sibaka odaklanır.

Bir cümlenin ve cümlelerden oluşan metnin söz dizimi/yapısı, bağlama, anlama (= o metnin içerdiği anlama), okurdan istediği/beklediği eyleme/edime, okuru götürmek/vardırmak istediği hedefe/amaca, ereğe/gayeye bir bütünlük hâlinde odaklanırsa, o metin “güçlü bir metin” olur. Tabiî, amaç/hedef doğru bir şekilde belirlenmiş ve ona uygun kelime/kavramlar seçilmilse.

Bir metin, bizi “rastgele, boş ve anlamsız hedeflere” yönlendiriyorsa, bizi oyalıyordur. Böyle baktığımızda çoğu metin (= okuma), bizi oyalıyor. Bu metinleri, can sıkıntımızı gidermek, boş vaktimizi doldurmak, hobi edinmek için okuyoruz.

Etkili okuma, metni bu yönleri ile analiz ederek okumadır. Ben bu okumaya “derin okuma” diyorum. Böyle bir okuma kalitesine ulaşamazsak, metinleri yazan o yazarlar, biz farkında olmadan bizi “dipsiz/kör kuyulara” çekebilirler.

Her kitap, belli bir “birikimin” ürünüdür; o birikim, bize kendi kültürünü (= yaşam biçimini) dayatır ve bu işi çoook rafine, çoook sofistike (= fark ettirmeden) yapar/yapabilir. Bu etkiden kendimizi korumak için her gün, sık sık Kur’ân okumalıyız. Özellikle okuduğumuz konu hakkında Kitâb ne diyor, diye Kur'ân’a “bakmalı/başvurmalıyız”!.

Kur'ân, ilk insanın (= Âdem’in) hayatından başlayarak, tüm Elçilerin (ve kavimlerinin) yaşamlarına (geleneklerine) kısa kıssalar şeklinde değinir, onların yanlışlarına dikkat çeker, bizi uyarır ve bize âqıbetimizi haber verir.

Kur'ân’ın düzeni (= Mekkî ve Medenî âyetleri), söz dizimi (= sentaksı, sûre yapısı), kelimelerin/kavramların anlam yapısı (= örgüsü, kelimelerin birbirleri ile ilişkisi) ve bu ilişkinin Allah’a (= Allah Lafzına) “bağlılığı” (= Allah merkezli oluşu), Metnin bizden istediği eylemsellik (= sâlih amel) ve Metnin kendi içindeki bütünlüğü (bağlamı), bizi ‘diğer kitapların şerrinden’ korur. O (= Kur'ân), bizi diğer kitaplar gibi çıkmaz sokaklarda gezdirip durmaz.

...

Dil, sadece söz değil; her işaret (âyet) bir dildir. Kâinattaki her işaret de eylem de bir kitaptır. Kur'ân, bu kitapla (kâinat kitabı ile) uyum içerisindedir. Kâinatı bozmaya (kirletmeye) başladık; şükür, Kur'ân’ı kimse bozamayacak; kâinat bozulursa, Kur'ân’ı okuyup-anlayanlar, o kâinatı (= toplumu ve doğayı) yeniden inşâ edecekler, inşaallah.

...

Lisan (dil) olmazsa, insan olmaz. Lisan (dil) olmasaydı, insan da olmazdı. Lisanın hakkını vermek, insanın hakkını vermektir. Lisan bozulursa, insan da bozulur; belki de bozuldu!. Lisanı da insanı da düzeltecek olan, yine kıyamete kadar bozulmayacak olan Kur'ân’dır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET