TÂBİR & TE'VİL
Tâbir, ABR’nin; te’vil, EVL’nin tef”il kalıbı. ABR : Dile getirmek, ifâde etmek, karşıdan karşıya geçmek, gözyaşı dökmek. EVL : Evveline (= aslına, ilk hâline) dönmek.
Rüya, hem tâbir edilir hem te’vil. Tâbir, te’vil değilse; te’vil de tabir değilse; fark nerede?!.
Yusuf (a.s.), rüyaları mı te’vil ediyordu; hâdisenin çoğulu olan ehâdis, rüya/lar mı?!. (“...ve yuallimuke min tevil-il ehâdis...” 12/6.) İlk beş âyet, rüyadan söz ediyor. Bu rüya, “gündüz görülen bir rüya”! = yaşanan veya yaşanacak olan hâdiselerin önceden görülmesi olmasın!. Çünkü, o rüya “aynen” gerçekleşmiş bir rüya. Bu rüyanın tâbirini dil; te’vilini de hayat (= yaşam) gerçek kılmıştır. Tüm Elçiler gibi Yusuf (a.s.)’ın da özü ile sözü bir.
Rabbim bizleri de Onlara “benzer” (= özü ile sözü bir olanlardan) kılsın.
Tâbirden te’vile geçmek, belki de (Yusuf a.s. gibi) çile çekmek. Tebliğcilerin (= tâbircilerin ve te’vilcilerin), bu hususu dikkate alması = tebliğ ettikleri dini, yaşamlarıyla doğru temsil etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder