KURBAN

Kurban, kurb veya KRB (= قرب) fiilinden fü’lân vezninde, yakınlaşma veya yakın olma anlamındaki isim.

Tüm medeniyet ve dinlerde kurban var. Bunun için, biraz Dinler Tarihi, biraz Antropoloji okumak yeterli. Her medeniyet ve din, Tanrı’sına veya tanrılarına yakınlaşmak istemiştir.

Tarih bize Hz. İbrâhim (a.s.) öncesinde, insanın da kurban edildiği dair bilgiler verir. Hz. İbrâhim (a.s.) ile, insan kurbanının, sembolik olarak hayvan kurbanına dönüşmüş olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönüşüm, Kur’ân-ı Kerîm’in 37. (= Saff) Sûresi 100 ilâ 110. âyetleri arasında anlatılır.

Kur’ân-ı Kerîm kurbanı, zibh, hedy/udhiye ve nahr kelimeleri ile karşılar. Zibh, mezbaha da aynı kök, ve nahr, boğazlamak ve boğazdan kesmek; hedy/udhiye, yol göstermek ve hediye vermek; kurban, yakın olmak ve yakınlaşmak demek.

İslâm’ın (= Müslümanların) iki bayramı var. Ramazan ve Kurban. Ramazandaki oruç da kurban da boğazdan kesmedir. İlki, helâl yemeği boğazdan geçirmeme; ikincisi, boğazı kesme. İkisi de “fedakârlık”!. Oruç da Allah için tutulur, kurban da Allah için kesilir. Kesilen kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; Allah’a ulaşan taqvâdır. (Bknz. 22/37.)

Kurban kesen kişide taqvâ yoksa, o kişi kurban değil, et (= hayvan) kesmiş olur.

Fıkıh, kurban olmayacak hayvanları sayar : Kötürüm/zayıf, kör, topal, boynuzu kırık, kuyruğu kesik, dişleri dökük, vs. Bu neyi gösterir?!. Rabbe sunulacak olan şeyin, en iyi, en gözde, en değerli şey olmasını. (Ayrıca bknz. 2/267.)

Kişi için en gözde “şey”!, evlâdı değil midir?!. Hz. İbrâhim (a.s.)’dan bu istenmişti, Hz. İbrâhim (a.s.), bu şekilde denenmişti, ve O, o denemeyi başarı ile geçtiği için Ona zibh hediye verilmişti. (Bknz. 37/107.)

Taqvâ, kişinin kendini böyle bir denemeye tâbî tutmasında, hayvanı zibh ederken veya nahr ederken (= kurbanı keserken) böyle bir “samîmîyet” (= duygu) yaşamasında, Ya Rabbî, Senin için en değerli varlığımı (= oğlumu) bile gözden çıkarabilirim, diyebilmesinde!. Rahmân ve Rahîm olan Rabbimiz, (hâşâ) zâlim, cânî ve gaddar bir Rab değil, sadece kulunda bu “samîmîyeti” (= bu duyguyu, bu fedakârlığı, bu taqvâyı) görmek istiyor. Rabbe yakınlık (= kurb-iyet) burada; kan akıtmakta değil!.

Fıkıh, temettü ve kıran haccına niyet eden hacılar için hedy kurbanı vacip der; hacca gitmeyenler içinse, kurban sünnettir. Sünnet olması da “maddî zenginliğe” (= kesebilecek olmaya) bağlanmıştır. Oysa işin bir de ma’nevî zenginlik = taqvâ boyutu vardır; bu “unutulmuş veya ıskalamıştır.”!.

“fesalli li-Rabbike venhar.” (108/2.)’daki nahra, bazı müfessirler, kurban kesme değil, zorluklara göğüs germe anlamı verirler. Bildiğimiz namaz (= salât), mi’raçla (milâdî 621) farz oldu; kurban, hicretin II. yılında (milâdî 624) uygulanmaya başlandı; Kevser Sûresi, Efendimizin ilk oğlu Kasım’ın vefatı üzerine -- ki Efendimizin bir künyesi de Ebû-l Kâsım = Kâsım’ın Babası’dır. --, Nübüvvetin ilk yıllarında inmiştir. Dolayısıyla buradaki salât (= fe-salli), Rabbinden destek al; nahr da dayan, zorluklara göğüs ger; o kendini bilmezlerin Sana ebter demelerine, Seni küçük görmelerine aldırma, demektir. Bunun için “zengin olmaya” gerek yoktur; “metîn” olmak (= sağlam durmak), önce bazı “önemsiz şeyleri”! Allah için kurban etmeye (= kesmeye) başlamak yeterli; ki, daha sonra Hz. İbrâhim (a.s.)’ın (evlâdını kurban etmeyi göze aldığı gibi) “çoook değerli şeyler de kurban”! edilebilsin.

Ama bizim en değerli şeyimiz, koyun, keçi, inek, düve, dana, tosun ve deve; onları da Allah için değil, et için kesiyoruz. Neyse ki, geçmişteki İsrailoğulları, şimdiki Hindular gibi ineğe (= bakaraya) tapmıyoruz; paraya kıyıp da inek ve öküz (= büyük buzağı) kesebiliyoruz. İnek ve buzağı, geçmişte birer puttu; onların kesilmesi, putların devrilmesi, reddedilmesi anlamına geliyordu.

Kurban, nefis (= beden) putu dahil, bütün putların Allah için kesilmesi = gözden çıkarılmasıdır.

Bütün putları/nı Allah için kesebilen = gözden çıkarabilenlerin (Kurban) bayramı; diğerlerinin de kestikleri etleri mübarek olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK