SALA-VÂ-T

Salâ. Salât ve Salavât. Üç kelimenin kökü de salâ (= صلى/ صلا/ صلو).

A : Salâ : Ateşte kızartmak, ateşe yaslanmak.

B : Sallâ : Namaz kılmak, duâ etmek, yardım talep etmek.

C : Salât : Namaz. 

D : Salavât : Destek vermek, sahip çıkmak.

A/1. (88/4) = “teslâ nâren hamîmen.” = تَصْلٰى نَاراً حَامِيَةًۙ  A/2. (111/3.) = “se-yeslâ nâren zéte lehebin” = سَيَصْلٰى نَاراً ذَاتَ لَهَبٍۚ  A/3. (36/64.) = “ıslavhe-l yevme bimâ küntüm tekfürûn.” = اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ  A/4. (4/30.) = “...fesevfe nuslîhi nâran...” =  فَسَوْفَ نُصْل۪يهِ نَاراً  

A/1. Kızgın ateşe atılacaklar. A/2. Alevli ateşe atılacak. A/3. Kâfir olduğunuz için bugün oraya (= o ateşe, cehenneme) yaslanın!. (= girin ve yanın!.) A/4. Onu yakında ateşe atacağız.  Daha buna benzer bir çok âyet. 

B/1. (75/31.) = “felâ saddaka velâ sallâ” = فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰى   B/2. (87/15.) = “ve zekere-sme rabbihî fe-sallâ” = وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ   B/3. (96/10.) = “abden izâ sallâ” = عَبْداً اِذَا صَلّٰىۜ  B/4. (33/56) = “yusallûne ve sallû” = 

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّۜ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْل۪يماً   B/5. (108/2.) = “fesalli li-rabbike venhar.” = فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ    

B/1. Ne tasdik etti (= onayladı), ne de sallâ etti. (= namaz kıldı.) B/2. Rabbinin İsmini zikret (= an) ve O’ndan yardım (= destek) iste!. B/3. Gördün mü Rabbine yalvaran, O’ndan destek isteyen o kulu engelleyeni?!. B/4. Allah ve melekleri Nebî’ye destek verir (= yardım eder); Ey iman edenler siz de Ona destek verin ve Onun selâmeti için çalışın. B/5. Rabbin için = Rabbinin dini için sallâ (= salâ-t) et ve zorluklara göğüs ger!. 

C : Namaz kılma = Namazı/Salâtı ikâme etme ile ilgili bir çok âyet var.

D : Salât-ü Selâm ve Salavât, Efendimize, Onun davasına destek içindir. Tahıyyatta okuduğumuz Salli-Bârik; Efendimizin ismini duyunca getirdiğimiz salavât ve salât-ü selâm; sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ âyeti (33/56.); 24/41. = “Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, sürü sürü uçan kuşların, Allah’ı nasıl tesbih ettiklerini görmüyor musun?!. Kuşkusuz hepsi salâtını ve tesbihini bilmektedir. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.”; 33/43. = Allah ve melekleri, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salât etmektedir. O, Mü’minlere karşı çok merhametlidir.”; 9/103. = “Onların mallarından sadaka al; bununla onları temizleyip arındırırsın. Ve onlara salli ol (= duâ et), kuşkusuz senin salâtın/duân onlara dinginlik verir. Allah, her şeyi Duyandır, her şeyi Bilendir.” (Onlara, onlar için namaz kılınır mı?!.); 9/99. = “Bedevi Araplardan kimi de Allah’a ve âhiret gününe inanır. İnfak ettiğini Allah katında yakınlığa ve Rasûlün salavâtına vesile sayar. Gerçekten o, kendileri için yakınlık vesilesidir...”; 9/84. = “Onlardan ölen hiçbir kimseye, asla salât etme ve kabirlerinin başında da durma. Çünkü onlar, Allah ve Rasûlüne küfrettiler ve onlar fâsık olarak öldüler.” Cenaze namazı, mevtâ/ölen için duâdır;  8/35. = “Onların, Beyt’in (= Kâbe’nin) yanındaki salâtları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse küfrünüzden dolayı azabı tadın.”

“Rablerinden onlara salavâtlar ve rahmet vardır. İşte onlar, doğru yolu bulanlardır.”

اُو۬لٰٓئِكَ عَلَيْهِمْ صَلَوَاتٌ مِنْ رَبِّهِمْ وَرَحْمَةٌ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُهْتَدُونَ

(2/157.)

Bu dünyadayken, gönüllü olarak Allah için yaptığımız (= kıldığımız) salât/lar, Rasûlü için (okuduğumuz?!) salavât/lar, bizi “pişirir” (= olgunlaştırır, adam eder); bunları burada yapmazsak, ölünce çook büyük pişmanlık yaşayacağız ve pişmek için ateşe yaslanacağız/atılacağız ve çook kötü, çook fenâ pişeceğiz, üstelik de ebeden/sürekli.

Salât ve salavât, sadece sözle ifade edilen ve namazdaki hareketlerle yerine getirildiğine inanılan, “basit bir ritüel veya merasim” değil, İslâm davasına gönülden bir sahip çıkış.

“Sonra, onların arkasından öyle bir nesil gelecek ki onlar, salâtı zâyiî edecekler (= ed/zâu-s salât) ve şehvetlerine uyacaklar; yakında onların yaptıkları kötülükler de kendilerine dönecek.”

فَخَلَفَ مِنْ بَعْدِهِمْ خَلْفٌ اَضَاعُوا الصَّلٰوةَ وَاتَّبَعُوا الشَّهَوَاتِ فَسَوْفَ يَلْقَوْنَ غَياًّۙ

(19/59.)

(Not : Salâ kelimesi ile ilgili rahmetli Rağıb el-İsfehânî’nin lügatının (= Müfredât) 2. cildinin 551 ilâ 553. sayfalarına bakılabilir.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK