ŞEYTAN TAŞLAMA VE SECDE
Ne “hakkıyla” şeytanı (= şeytanları) taşlayabiliyoruz, ne de “hakkıyla” secde edebiliyoruz!. = “Hakkıyla” şeytanı (= şeytanları) taşlayabilemediğimiz (= taşlayamadığımız) için “hakkıyla” da secde edemiyoruz!.
Namazda bile!.
Namaza, şeytanı taşlayarak başlıyoruz. = Namaza başlarken “Eûzu billâhi mine-ş şeytân-ir racîm” diyoruz. Recm, şeytan taşlama; racîm, şeytanın sıfatı.
Şeytan, neden şeytan oldu da taşlandı (= Huzur’dan kovuldu)?!.
Rabbin/in secde emrini dinlemediği ve O’na isyan ettiği için.
Öyleyse, “ısrarla” Rabbin secde emrini dinlemeyen ve O’na isyan eden herkese şeytan diyebiliriz. Meseleye böyle bakarsak, o kadar çook şeytanın olduğunu, üstelik bu şeytanların iş ve güç birliği yaparak (= şirk-et-leşerek ve dev-let-leşerek) büyüdüklerini de söyleyebiliriz.
Pekiî, bu şeytanlar neden böyle büyüyorlar?!.
Bizler, Rabbimize değil de onlara itaat ettiğimiz için = onları biz büyütüyoruz; üstelik de Rabbimize secde ettiğimizi söylüyoruz!. “Hakkıyla” Rabbimize secde etseydik = Rabbimizin emrini dinleseydik, bu şeytanlar bu kadar büyümezlerdi.
“Hayır, ona (onlara) itaat etme! (= boyun eğme)!; (sadece Rabbine) secde et ve yaklaş/yakınlaş!.”
كَلَّاۜ لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
(96/19.)
“Onlara Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman, ağlayarak secdeye kapanırlardı.” =
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّداً وَبُكِياًّ
(19/58.)
“Bizim âyetlerimize iman edenler, kendilerine öğüt verildiği zaman saygı gösterirler ve Rablerini övgü ile yüceltirler (= tesbih ederler). Onlar aslâ büyüklük taslamazlar.” =
اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ
(32/15.)
“Gece saatlerinde secde ederek, kıyama durarak itaatkâr olan, âhireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse, bu nankörlerle bir tutulur mu hiç?!. De ki : Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?!. Kesinlikle olmaz; yalnızca temiz akıl sahipleri (= ül-ül elbâb olanlar) öğüt alırlar.”
اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟
(39/9.)
Ül-ül elbâb olanlar, şeytanı (= şeytanları) “hakkıyla” taşlarlar, ve Rablerine “hakkıyla” secde ederler = namaz kılarlar = namazlarını hayatlarına taşırlar. Her dâim Rablerine sığınırlar. = “Eûzü billâhi mine-ş şeytân-ir racîm, Bismillahirrahmanirrahim.” derler.
Yorumlar
Yorum Gönder