KARAR-LI-LIK
Karar : Bir mesele hakkında verilen kesin hüküm. Seçeneklerden en uygun olanını seçme.
Kararlı : Tutarlı, dengeli, istikrarlı.
Kararlılık : Kararlı olma hâli.
Erkek ya da kadın doğmayı (= olmayı), ana-babamızı, ırkımızı, vatanımızı, hatta seçmeniz gerekirken dinimizi bile! biz seçmiyoruz, (= seçmeden) miras alıyoruz. Oysa din, seçilmesi (= karar verilmesi) gereken “bişey”!.
Seçmediğimiz (= karar vermediğimiz) o kadar çook şey var ki!. Kalbimizin, bir çok organımızın çalışması...
Seçmediğimiz (= karar vermediğimiz) şeylerden sorumlu tutulmuyoruz. Ama dinden (= hangi dini seçtiğimizden) sorumluyuz. Çünkü din, bizim yaşam biçimimizi belirliyor.
Seçmediğimiz (= karar vermediğimiz) şeylerle övünemeyiz, onlar üzerinden birbirimize üstünlük taslayamayız. Bu sebeple, erkeğin kadın, kadının erkek; Türk’ün Kürt, Kürt’ün Türk; Rus’un Alman, Alman’ın Rus; ... üzerinde hiçbir üstünlüğü yoktur; üstünlük, taqvâda = dindedir.
İnsanlar, büyüük bir ailedir; hepsi Âdem’in çocuklarıdır. Bu ailenin çocuklarının kimi kız, kimi erkek; kiminin adı Türk (Tuğrul), kiminin adı Kürt (Perwer); kiminin adı Rus (İvan), kiminin adı Alman (Hans); kimininki Arap (Ali), ... “Baba” (= Âdem), hiçbir evladını isminden dolayı ayırt etmez, edemez; ama evlâtlar (= Hâbil ile Kâbil), seçtikleri dinden dolayı birbirleri ile kavga ederler.
“İnsan, henüz anılmaya değer bir şey değilken, üzerinden uzuun bir zaman (= dehr) gelip geçmedi mi?!. Biz insanı karışık bir nutfeden; sınava/imtihana tabi tutacağımız için ‘duyan ve gören’ bir varlık olarak yarattık. Ona doğru yolu da gösterdik. O isterse şükreder, isterse nankörlük (= küfr) eder. (= “immâ şâkiran ve immâ kefûrâ”) (76/1-3.)
İmmâ, ya, ya da demektir ve bu, bir seçim bildirir. Şükür ve küfür (= nankörlük) de bir seçimdir; seçim ise, bir karar. İnsan, seçiminde her zaman kararlı olmaz; bazen veya sürekli karar (din) değiştirebildiği gibi, kararlı da olabilir, verdiği kararda istikrarlı, tutarlı ve dengeli bir tavır da sergileyebilir. Bu, onun “duyan ve gören” (= akıllı) bir varlık olmasına bağlıdır.
...
40 küsur yıldır süren kavga, sona ermiş gibi gözüküyor. Bu sona erişin, “hangi dine = hangi ilkelere” göre olduğunu henüz bilmiyoruz; göreceğiz. Şayet bu ilkeler, seküler ilkelerse, bu bir son değil, geçici bir ateşkestir; ve bu kavga, belli bir süre sonra ya şekil değiştirerek ya da daha şiddetlenerek devam eder.
Bu kavganın ilelebet sona ermesi, tarafların “aynı dine = ilkelere” bağlılıkları ile mümkündür. Taraflar aynı dinden değiller mi ki? diye bir soru aklınıza gelebilir. Kültürel olarak aynı dindenler; ama bu kültürel dine modernizmin bir çok mikrobu gibi, ırkçılık mikrobu da karışmıştır; bu dinden (= İslâm’dan) bu mikropları temizlemeden kalıcı barış (= silm) mümkün değildir.
Bin yıllık kardeşliği bize veren bu dindi/r (= İslâm’dı/r); bizim bu dine sımsıkı sarılmaktan başka bir kurtuluşumuz yoktur; başka dinler (= ideolojiler) bizi, kendi çıkarları (= menfaatleri) için adımıza, cinsiyetimize, ırkımıza ve toprağımıza göre bölüyor-parçalıyorlar. Büyük oyunu artık görelim ve kenetlenelim inşallah.
Yorumlar
Yorum Gönder