ÂQIBET = SON!...

Bu dünyada her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. Bu hayatın buradaki başlangıcı doğum; sonu da ölüm. Ama, ölüm “son” değil, yeni ve sonsuz bir hayatın başlangıcı; o hayatın artık bir sonu yok.

Doğum ile ölüm arasındaki bu hayat, ölümden sonraki hayatın tarlası. Burada ne ekersek, orada onu biçeceğiz; bu kesin. Bu hayat, zaman zaman fırtınalı ve boralı; zaman zaman da günlük-güneşlik; kederli ve neşeli. Hep kederli ve hep neşeli hayat, ötede. Burada, neşede ve kederde temkinli ve sabırlı davranmak, ötede kazandırırken; şımarmak ve isyan etmek, kaybettirir.

Kazananlar için, artık üzüntü, yorgunluk, acı ve bıkkınlık (= usanç) yok; kaybedenler için ise, sevinç/neşe hayal. (Bknz. 35/35-36.)

39/Zümer Sûresi, 71-75. âyetlere baktığımızda da, cennetlik ve cehennemliklerin hâli “resmedilir”!. Cennetliklere : “Hoş geldiniz, ne iyi ettiniz de tertemiz geldiniz!.” denirken; cehennemliklere : “Size daha önce Elçiler gelmedi mi?!. Girin ebedî kalmak üzere cehenneme!.” denir.

İşte âqıbet!. = Bu yurdun sonu!.

(Ne yaparsak yapalım, burayı cennete çeviremeyiz; burası cennetin ve cehennemin “prototipi, tarlası”!. Kişi, kendi iradesi ile cennetini de cehennemini de burada ekiyor.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET