AUGUSTE RODİN

İlginç bir adam (= heykeltıraş) Rodin; insanın hayat yolculuğunu taşla/mermerle somutlar, cins bir kafadır. Onun ‘Durumm’a aldığım (attığım) sentör (= centaur) heykeli, insanın topraktan hayvana, hayvandan insana ve ruha dönüşmesini sembolize eder; onun bir diğer heykeli (= “Düşünen Adam”), Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesinde bulunmaktadır. 

İnsanın içinde, insanı insan yapan ve onu diğer canlılardan ayıran “bişey” var!; buna ruh veya düşünce denebilir. Bu ruhun (düşüncenin) evi, önce toprak, sonra ‘hayvan’, sonra ana rahmi, sonra beden, bedende iken ev, sonra da mezardır.

“Tanrısal Ruh (= Tanrı’nın Ruhu)” ise, ma’betlerdedir. Bu yüzden ma’betler ihtişamlı (= muhteşem) yapılır, yapılmaktadır.

Modern insan, sekülarizm ile “Tanrı’nın Ruhundan” bağını koparınca; bedenine, evine ve mezarına ihtişam vermeye, özen göstermeye başladı. Muhteşem evlerin ve anıt mezarların (Piramitler, Anıtkabirler, Türbeler) yapılması tesadüf değil; arayış yön değiştirdi.

Beden/ler, yaşarken nasıl ruhun evi olarak görülüyorsa, mezar/lar da ölen ruhun evi olarak görüldü, görülüyor; büyük ruhlara büyük ‘evler’ (= mezarlar) yapılıyor!.

Materyalizmden bir türlü kurtulamayan modern insan, ruhuna “muhteşem evler” yapmaya devam ediyor.

Yoksa!, bedenini mi ruh/u olarak görüyor, bilemedim (?!). Bedenini ruhu olarak görse, bedeninin (tekrar) toprak olduğunu da görür. Gerçi, bedeni toprak olmasın diye de mumyalamayı icat etti. İlk mumya örnekleri, M.Ö. 15. yy’a kadar gider. Amaç, öteki dünyada ruhun bozulmayan bedene tekrar girmesidir.

...

Ölümsüzlük, çook eski bir duygudur!. Bu duygunun eserleri (= işaretleri) kademe kademe görsel (dînî ve sivil) mimariye de yansımıştır.

İnsanı ölümsüz kılan, somut eserleri (= tapınakları/ma’betleri, evleri, mezarları, vb.) değil, iyilikleridir.

...

Rodin, soyutu, muhteşem bir şekilde somutlaştıran muhteşem bir sanatçı. Tabiî ki de sanat, sadece heykelden ibaret değil; resimde, müzikte, tiyatroda/sinemada, edebiyatta/yazında da bir ‘ruh’ (düşünce) var ama bu ruh, bugün de dün de dünyayı aşamamış (= dünyaya takılmış), ‘taşlaşmış’ (= mimarîde beton ve çelikle şekillenmiş) maddî bir ruh.

İnsanı, maddeden ma’naya çok kolay bir şekilde sıçratan (fırlatan) ruh, İslâm’da = fıtratta. İslâm = fıtrat ıskalanırsa, bu ruh, ya animizmde (= hayvan ruhunda) ya da taşta-toprakta ( = betondan ve çelikten yapılmış modern ‘putlarda/anıtlarda’) kendini gösteriyor. 

Çağdaş sanat da Gerçek Tanrı’sını arıyor ama bitürlü bulamıyor!.

Hidâyet, nasip işi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET