DOĞUM ve ÖLÜM = HAYAT

Doğum, dünyaya geliş; ölüm, dünyadan gidiş. Psikolojide doğum, bir “travma” olarak işlenir. Otto Rank’ın ‘Doğum Travması’ adında bir kitabı vardır. Otto Rank, Sigmund Freud’un manevî oğlu idi, bu kitap yüzünden araları açıldı, “cins” kafadır, değeri bilinmemiştir.

Otto Rank, doğum öncesi hayatı “ekmek elden su gölden”, rahat ve özlem duyulan bir hayat olarak görür, öyledir de. Adamların (= Freud ve Rank), doğum öncesi ve ölüm sonrası hayatla bir ilgileri olmadığı için, tüm “fantezilerini = yorumlarını” anneden ayrılmaya ve tekrar anne ile bir olmaya (= birleşmeye!) hasretmişlerdir. Otto, bu konuda Freud’tan biraz farklı düşünür; doğum sonrası hayata biraz ontik, biraz da nevrotik bakar; her şeyi libidoya indirgemez.

Dinen, doğum öncesi hayatta hata ettiğimiz (= söz dinlemeyerek şeytana uyduğumuz) için, buraya düştük = hubût. Ölüme kadar, burada sınanacağız; elbet bu sınama kolay olmayacak; ya doğum öncesi hayata yeniden döneceğiz ya da o hayatı aslâ bir daha göremeyeceğiz; travma asıl o zaman başlayacak; Otto, bunu fark edememiş. Cennetten ilk ayrılışı, anneden ayrılış sanıyor; anneden ayrılış, ikinci aşama; daha geriye gitmek ve ilk hayata = cennete özlem duymak gerekiyor. Bu özlem, buradaki yaşantıda, salih amellerde (= iyiliklerde, doğru tercihlerde) kendini belli etmeli; anneye sahip olma şeklinde otoriter bir mücadeleye dönüşmemeli. (Oedipus kompleksi.)

Elbette doğum bir ayrılış; sonrasında memeden ayrılış var; sonrasında da evden ayrılış (= evleniş) gelir/geliyor. Tüm bu ayrılışlar, birer travma değil; hayatı tanıma, erginleşme, ergenleşme. Bunları birer travma olarak görmek, neyi çözer?!. Hiçbir şeyi. Ölüm gerçeğine ve ölüm sonrası hayata bunların bir faydası var mı?!. Hayır. Ölüm sonrası hayat hesaba katılmadığı sürece, bu hayat nevrotik bir travma olmaktan çıkmaz, çıkarılamaz.

Hayat, ölüm sonrasına göre düzenlenirse, anlamlı olur. Anlam, ölümsüzlüğe = ebedî hayata bağlanmalı ve ebedî hayatta mutlu olmak için çalışılmalı. Bunun yolu da burada fedakâr olmaktan geçiyor. Buradaki bencillik = egoistlik, ötedeki faydayı engeller.

Bu hayat, öyle ya da böyle geçiyor, sonlu; öteki hayat ise sonsuz. Bütün kazanımlarını bu kısa vadeli hayata yatıranlar, kaybedecek; uzun vadeli = sonsuz/ebedî, ölüm sonrası hayata yatırım yapanlar ise kazanacak.

Eğer bu hayattan başka bir hayat yoksa, her şey anlamsız, her şey travma, her şey boş!.

Bu hayata, bu hayatın içinden anlam verilemez; bu hayat, bu hayatı kuşatamaz; hayata “dışarıdan” bakmak ve kuşatmak gerek; bu bakışı ve kuşatmayı bizler yapamayacağımıza göre YAPAN BİR’İNE inanmamız = güvenmemiz gerek.

Bilim bizi çok fazla oyalıyor; esaslı hiçbir derdimize de biçare üretemiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET