PARÇA-BÜTÜN İLİŞKİSİ

Parça, parçalanmayı veya bölünmeyi = bir bütünden ayrılmayı; bütün, bütünleşmeyi veya bir ve beraber olmayı imler.

İnsanlık bir bütünse = tüm insanlar Âdem’in çocukları (= Âdemoğlu) ise, bu parçalanma/bölünme niye?!.

Ortada bir parçalanma mı var?!.

Dünyada, siyasal olarak 200’ün üzerinde devlet var; bu devletlerin içinde bir sürü parti (= siyasal görüş) var; iktidar partilerinin içinde bile görüş ayrılıkları var...

Dünyada üç büyük semavî din (= Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâm) var; bu dinlerin çok farklı yorumları (= itikadî ve amelî mezhepleri) var; cemaatleri var...

Üç büyük semavî din dışında da bir sürü din var... sağ-sol ideolojiler ve bu ideolojilerin çeşitli yorumları (= fraksiyonları) var...

Bütün bu parçalanmaların sosyolojik, ekonomik ve siyasal yansımaları var; sınıflı toplum = kast sistemi ve adâletsizlikler bu yüzden var.

...

Tüm insanlığı = insanları, “tek bir çatı”! altında bütünlemek, bir araya getirmek mümkün mü?!.

Tek Bir İlâh’a = Allah’a inanılırsa mümkün; inanılmazsa, insanlık, inananlar-inanmayanlar şeklinde iki kutba bölünür. İnananların ve inanmayanların kendi aralarında/ki bölünmesi de aynı şekilde tezahür etmez, ama inananları “görece! daha bir bütünlük”, birlik-beraberlik içinde tutan SÖZ = GÜÇ : “Lâ ilâhe illâ-l Allah.” Söz’üdür. Bu Söz’de ayrılığa düşmek, inananlar içinde zâhirde kabul edilemez, ama bu Söz’ün içselleştirilmesini = bâtındaki karşılığını, sadece O Söz’de Adı geçen İlâh = Allah bilir; bunun kişideki karşılığı, ihlâs, taqvâ veya samimiyettir.

Dindeki değil, dini anlamadaki veya yorumlamadaki bölünmüşlüğü (= mezhepleri ve cemaatleri), ortadan kaldıracak yegâne ‘ilâç/güç’ de yine “Lâ ilâhe illâ-l Allah” Söz’ündeki Güçtür.

İslâm, semavî dinler arasındaki parçalanmaya (= bölünmeye), Âl-i İmran 64. âyette neşterini vurur. “De ki : Gelin Ey Ehl-i Kitâb!. “Ortak bir Kelimede (= kelimetin sevâin) anlaşalım. Allah’tan başka hiç kimseye kulluk = ibâdet etmeyelim. O’na hiçbir şeyi = hiç kimseyi şirk koşmayalım. Allah dururken hiç kimseyi rab(ler) edinmeyelim.” 

Bu âyetteki “sevâe” kelimesi, Kitâb’ta türevleri ile birlikte 83 yerde geçer. Eşit, ortak, bir, aynı (seviye) anlamındadır; istivâ = kuşatma (= aynı çatı altında toplama) da aynı köktür, ama Nahl 71’deki “sevâe”, benim özel olarak dikkatimi/ilgimi çeker. Önce âyetin mealini vereyim. “Allah, rızıkta bazınızı bazınıza üstün (= faddal) kılmıştır. (Rızık bakımından) Üstün olanlar, ellerindeki bu fazla rızkı (= üstünlüğü, fazlalığı), (yine rızık bakımından kendilerinden) daha aşağı/az olanlara vererek, eşit (= sevâe) olmaya neden razı olmazlar, (veya bu konuda neden isteksiz davranırlar)?!. (Yoksa) Allah’ın nimetini mi inkâra kalkıyorlar = ellerindeki nimetin Allah’ın olduğunu inkâr mı ediyorlar?!.”

Bu uyarı, bize ne ifâde ediyor?!.

İnsanlar arasındaki bütün ayrışmaları körükleyen, insanları parçalanmaya sürükleyen ekonomik ve siyasî gücün (= mülkün), Allah’a ait olmasını, Allah’a verilmesini. (= Lâ ilâhe illâ-l Allah. = “Le-Hü-l Mülk-ü ve Le-Hü-l Hamd...” (64/1.) “.. Le-Hü-l Halqu vel Emr... = Yaratmak da Emretmek de O’na aittir.”) (7/54.) ve böylece tüm ekonomik, siyasî, sosyal (= dînî), fikrî ayrılıkların (= bölünmelerin) asgarî düzeye indirilmesini veya insanlar arasında “maddî eşitliğin sağlanmasını”! değil mi?!.

Maddî eşitlik mümkün; insanlar arasında maddî eşitliğin sağlanması için çalışanlar/yarışanlar, insanlar arasında oluşacak manevî farkı açarlar. Bu hayatta maddî eşitlik mümkündür ama manevî eşitlik burada da ötede de aslâ mümkün değildir; herkesin Rabbi katındaki manevî derecesi farklıdır.

Burada kendilerini/n maddî (= ekonomik, siyasî, idarî veya ilmî) açıdan, başkalarından daha üstün olduklarını sanarak = görerek, insanlığı bölüp-parçalayanlar, aslında kendilerini (manevî açıdan) aşağıya çekiyorlar = düşürüyorlar da bunun farkında değiller.

İnsanları birlik-beraberlik veya  bütünlük içinde tutacak olan (güç), ne vatan/toprak, ne kan/soy, ne de millettir (kültür ve dildir); sadece ve sadece “Lâ ilâhe illâ-l Allah” inancıdır; bu inanç, en azından yerçekimi kadar veya ondan çook daha güçlü ‘bir mıknatıs gibi’ işlev gördüğünde, insan, içindeki; insanlık da dışındaki parçalarını (parçalanmalarını) toparlayabilecek ve çok daha rahat ve kolay nefes alabilecektir.

(Not: Bu yazı, panteizme ve panenteizme de gidebilir/di ama benim niyetim oralar değildi, insanî dünya idi.) 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET