İBÂDET

İbâdet, Rabbe abdlık, Rabbe kulluktur. Bu kulluğun dereceleri vardır. Kelimenin etimolojisinden yola çıkarak yavaş yavaş ilerlersek, ABD = (عبد) : 

1)Rabbe hürmet etmek, 2) Rabbe saygı göstermek, 3) Rabbi Rab edinmek ve sahip olduğumuz her şeyi O’ndan bilerek sadece O’na tapmak/tapınmak, 4) O’nun verdiği her şeyi (= canımızı bile) O’nun için (= O’nun yoluna) vermek...

Bizler, 1, 2 ve 3 düzeyinde Rabbe ibâdet ediyoruz ama iş, bitürlü 4’e intikal etmiyor/edemiyor. 1 ve 2, zaten fıtrî/doğal; insan, kendisini yetiştiren ana-babasına, hocasına bile hürmet ediyor, saygı gösteriyor. 3, bu hürmetin ve saygının ÖZEL BİRİNE hasredilmesi veya tahsis edilmesi, ama sadece “ritüel”! olarak, yâni âyin ve merasimlerde. Bu tapınma, hayatın tüm alanlarında kendini gösterirse, 4’e geçme, geçebilme imkânımuz olur ve ibâdeti (= dini) de sadece O’na hasreder = tahsis ederiz. O, zaten bizden bunu istiyor. 39/Zümer 3. âyet, buna işaret eder. Bu, aynı zamanda muhlis = ihlâs kelimesinin de karşılığıdır; bu kelime, Zümer’de 4 yerde, Kitâb’ta 31 yerde geçer; ibâdetteki ihlâs da (= samimiyet ve ciddiyet de) bundan bağımsız değildir.

Şirk, ibâdeti başka ilâhlara da paylaştırmadır.

Günde 5 vakit, beşer-onar-on beşer dakika (toplamda günde 1-1,5 saat) Rabbe ibâdet edip; geri kalan 23 saat, başka rablere “hürmet, saygı göstermek”!, Rabbe ibâdeti = ihlâsı zedeler. Bunu yapan insanlar, gerekçe olarak : onlar bizi ASIL RABBE = ALLAH’A yaklaştırsın/yakınlaştırsın = ‘liyukarribûnâ ilallahi zülfâ’ diye böyle yapıyoruz. (= onlara hürmet, saygı gösteriyoruz), diyorlar. (39/3.) Onlar, onların GERÇEKTEN Allah’a ibadet edip-etmediğini, Allah’ı GERÇEK ve YEGÂNE RAB bilip-bilmediklerini biliyorlar mı?!; onlar, kendilerini Firavun gibi rab ve ilâh ilân etmişler. “Ben, benden başka bir ilâh (olduğunu) bilmiyorum = mâ alimtü leküm min ilâhin gayrî. Ben, sizin yüce rabbinizim = ene rabnikümül a’lâ.” (28/38. 79/24.)

Çağdaş firavunların o zamanki firavunlardan farkı,, onlar kadar “açık sözlü” olamamaları.

Allah’a ibâdetimizi, belli vakitlerdeki ritüellerle sınırlar ve ‘uyanık’! olmazsak, diğer vakitlerde kendilerini ilâh ve rab görenlere = sananlara ibâdet etme, onlara lebbeyk (= emret efendim, baş üstüne!) deme ihtimalimiz çook yüksek.

Kul olmak, âlemlerin Rabbine abd olmak ve O Rabbin her istediğini yapmaktır.  Âlemlerin Rabbinden başka birilerine kul = abd olmak, âlemlerin Rabbine eş/ortak koşmaktır. 

Âlemlerin Rabbine kul = abd olanlara itaat etmek, Rabbe eş/ortak koşmak demek değildir. Âlemlerin Rabbinin Elçisi/Elçileri (sâlih/âbid kullar), O’na kul = abd oldukları için âlemlerin Rabbi : “etîullahe ve etîu-r rasûle ve ülül emri minküm = Allah’a, Elçisine ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin!.” buyurmuştur. (4/59.)

Aman, emir sahiplerine azamî dikkat!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET