SES-LENİŞ!...

Her şeyin bir sesi var; her şey, kendi “lisanı/sesi” ile işiten kulaklara konuşur.

Konuşma, sesle/sesli olur. Yazma, sesi yazıya (harflere) dökme; okuma, yazıdaki sesi seslendirme, canlandırmadır.

İnsanî düzeyde ses, ağızdan; yazı elden çıkar. Sesin de yazının da kaynağı “candır/ruhtur”!. Sesi, kulak duyar; yazıyı, göz okur. Kulağın duydukları, gözün gördükleri, kalpte “değerlendirilir”!. Kalp  temizse, doğru anlama; kirliyse, yanlış anlama gerçekleşir. 

Her şeyin bir “ruhu” var. Bizler, hareketsiz ruhları fark etmeyiz; onlara “cansız” deriz, oysa müzik, cansız ruhlardaki sesleri seslendirme/canlandırmadır. Müzik (= mûz, mûsé), cansız (= sessiz = ruhsuz)! müzik aletlerine “can/ruh/ses” vermedir.

Duymanın (= işitmenin), görmenin bağlı bulunduğu merkez, kalptir; “kalpsizler”!, “şeylerdeki sesi” duyamazlar, onlardaki dili anlayamazlar veyahutta yanlış anlarlar.

“... Onların kulakları var, işitmezler; gözleri var, görmezler; kalpleri var, anlamazlar; onlar, hayvanlar gibidir, belki de daha aşağı. = edall...” (7/179.)

Tanrı, bize her şeyle ve her şeyden seslenir. “O’nun Dili veya Kelâm’ı” evrenseldir. Araplara Arapça seslenmiştir ama “O’nun esas Dili veya Kelâm’ı” (sadece Arapça değil, aynı zamanda) Rab’çadır; O, bütün dilleri bilir ve konuşur. = Bütün diller, O’nun NEFES’İ (= SES’İ, O’nun üflediği Ruh) ile konuşulur. O Ses’i işitmek, okumak ve anlamak, ancak ve ancak temiz fıtratla, temiz kalple (= vicdanla) mümkün olur. Kalbinde nezğ ve hastalık olanlar, O Ses’i duyamazlar, işitemezler. (Nezğ : Vesvesedir; kalbe hastalık/mikrop atan da şeytanî nezğdir.) Doğru sezgi, ilham ve vahiy, nezğli kalbe inmez, gelmez, doğmaz; böyle bir kalp, ilâhî seslenişe kapalıdır. Böyle bir kalp, Kur'ân’ı okusa bile anlamaz ve Onda eğrilik, yamukluk, zıtlık, çelişki (= ıvec) arar.

“... Kur'ân, inananlar için bir şifa; zalimler için bir yıkımdır...” (17/82.)

Sesleniş, aynı sesleniş; ama bu sesleniş, bazısı için şifa; bazısı için yıkım!. Kulak, göz ve kalp (= gönül) bozulmuşsa, işitilenler, görünenler ve anlaşılanlar, doğru işitilmez, doğru görülmez, doğru anlaşılmaz veya işitilmezden, görülmezden, anlaşılmazdan gelinir. = “... summun, bükmün, umyun fehüm lâ ya’kılûn.” (2/171.)

“O kâfirlerin misâli (= örneği, hâli), bağırıp-çağırmadan (= gürültüden, yaygaradan) başka bir şey duymayanların (hayvanların, hayvan sürülerinin) durumuna/hâline benzer; onlar, sağırdır, dilsizdir, kördür, bu yüzden akılsızdır.” (2/171.)

Her seslenişi herkes aynı şekilde duymaz; her yazıyı herkes aynı şekilde okuyup-anlamaz; her “görüntüyü” (= fenomeni) herkes aynı şekilde görmez... akılsızlar (= kalpsizler, vicdansızlar) ise ilâhî ve şeytanî seslenişleri (= tecellîleri) ayırt edemezler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET