ÜST-DİL

Konuştuğumuz dil, bizim düzeyimizde; o dilin gramerini de biz belirliyoruz. 

Bizler yaratılmış varlıklarız; konuştuğumuz dili de biz “yaratırız”!.

Bizden daha “aşağı”! düzeydeki varlıklar da (hayvanlar ve bitkiler) dillerini kendileri belirlerler. Süleyman (a.s.), kuşların ve karıncalarının dillerini biliyordu.

Ayrıca her varlığın doğal (yapay olmayan) bir dili de var. Bir çiçeğin doğal dili, açtığı çiçek, renk ve verdiği kokudur; vs...

Bizler, normalde üst-dili de alt-dili de “konuşamaz ve anlayamayız”!.

Bizim üstümüzde de “varlıklar” var; melekler (= melekût âlemi) gibi. Kitâb’ın (Kur'ân’ın) melekler âlemindeki (Cebrâil nezdindeki) dili, üst-dildir. Daha da üstte!, İlâhî Dil = Kelâmullah vardır. Bu dil, Elçilere (Cebrail’e ve Peygamberlere) inzâl olunur. Peygamberler de bu dili bizim dilimize, konuştuğumuz dile “transfer” ederler.

Bize transfer edilen bu dilde, üst-dilin “kokusu” vardır. Kitâb, bu kokuyu bize mesellerle, metaforlarla, sembolik anlatımla (= müteşâbihlerle) hissettirir. İlimde (dilde!) derinleşenler (= râsihûn olanlar), bu kokuyu daha net alırlar. 

Kitâb’ın (Kur'ân’ın) inzâl olunmasına buradan, bu şekilde de bakılabilir. Kitâb’ı (Kur'ân’ı) anlamak, biraz da bu hususu bilmek ve bu dilin “kokusunu” almakla alâkalıdır.

Kur'ân (Kitâb), ne kadar iyi anlaşılır ve yaşanırsa, anlayan kişiyi o kadar “yukarılara” taşır.

Bu dile (üst-dile), meta-dil, “dile gelmeyen dil” de deniyor. Bu dille tanışmak için, Kitâb’ı “ince ve derin okumaya” (tertil üzere okumaya) tâbi tutmak gerekiyormuş!.

Öyle diyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET