DİNİ DOĞRU ANLA(T)MA

Dini doğru anlama, aslında, en temelde Kur'ân’ı doğru anlamadır. Kur'ân, dinin ana Kitabı, aslı, özü, hayat kılmak istediği Söz’üdür.

Kur'ân doğru anlaşılırsa, din de doğru anlaşılır.

Sünnet, doğru anlaşılan Kur'ân’ın hayat olmuş, pratiğe dönüşmüş hâlidir.

Anlama, maalesef dille oluyor. Maalesef diyorum, çünkü anlaşılan şeyi bi başkasına ileten şey dildir; dil de çok katmanlı bişeydir. 

Günlük/Gündelik dil. Buna ahâlinin/halkın dili diyebiliriz.

Edebî dil. Dilde mecazların, metaforların, sembollerin kullanılması. Ahâlinin dilinin biraz incelmesi ama aslâ argolaşmaması.

Akademik dil. Buna bilimsel dil, bilim dili de denir. Kelimelerin etimolojisi (kökü), semantiği (anlamı), bağlamı (siyak-sibağı = sentax ve contexi), cümle içindeki yeri = neden/hangi konudan bahsedildiği, konunun derinliği gibi hususlar bu dilin kapsamına girer.

Hâl dili. Buna gönül dili, kalp dili, vicdanın dili de denebilir. Bu dilin düzeyine ulaşanın anladıkları ve anlattıkları hâline (hayatına, davranışlarına) yansır.

Din dili = Kur'ân’ın Dili. Bu dil, tüm dil düzeylerini içine alır.

Kur'ân = Din, ahâliye vaazla, hikâye ile, meselle, ... onların anlayacağı dilden; biraz okumuş, mürekkep yalamış (= tahsilli) adamlara edebî dilden/dille; akademik kafalara da derinden anlatılmalı.

Kur'ân’ın = Dinin müteşâbih konuları = şibhe giren konuları, mecazdan, metafordan, sembolden anlamayan ve sadece somut düşünen ahâlinin önünde (medyada) aslâ konuşulmamalı.

İlâh = Allah anlayışı, Hz. İbrâhim ile soyutlaştı; ama daha sonraları Mûsâ’nın kavmi (= İsrailoğulları) bile Mûsâ sağken Onu = O İlâh’ı = Allah’ı somutlaştırdılar = putlaştırdılar. Icli = buzağıyı ilâh yaptılar. Benzer durum Hıristiyanlarda da var, onlar da İsâ (a.s.)’ı ilâhlaştırdılar.

İslâm’da TEK (KUTSAL) İLÂH, ALLAH’tır. = Lâ ilâhe illâ Allah. Efendimiz, önce ABD = KUL, sonra da Rasuldür. = AbduHû ve RasûlüHû.

Anlama, önce dilde derinleşme = dilin tüm aşamalarını kat etme, sonra da anladıklarımızı kalbimize, vicdanımıza tasdik ettirme ve hâl diline = davranışa dökme şeklinde gerçekleşir.

Bu dini yaşamayan bu dinden söz etmemeli. “lime teqûlûne mâ lâ tefa’lûn” (61/2.) Kimse bu dini geçim ve rant kapısına dönüştürmemeli!. Çünkü rantın azalacağı ya da kesileceği korkusu, dinde tahrifata, dindeki bazı temel gerçeklerin gizlenmesine yol açıyor.

Bu dini anlamayan, anlatmamalı!, anlatacaksa da kendi düzeyinde, kendi düzeyine anlatmalı ve (bu dinden, Kitâb’tan) benim anladığım, anlayabildiğim bu, elbet benden daha iyi bilenler de vardır; demeli.

Her şeyden önce bu dini anlatmaya talip olanlar, bu dinin dilini (Arapçayı) bilmeli, Kitâb’ın = Dinin ana fikrine ve ana kavramlarına, onların birbirleriyle ve hayatla ilişkilerine vâkıf olabilmeli. Kitâb’ın = Kur'ân’ın hayatla bağını mükemmel kuran ve bu bağı bize Sünnet olarak sunan Efendimizin hayatını iyi anlamalı, tahlil etmeli; O hayatı taklit değil, oradan/O hayattan buraya âyetler = işaretler, ibretler, örneklikler taşımalı, taşıyabilmeli.

Her şeyden önce de iyi niyetli olmalı; anlamayı ve anlatmayı bir ödev/görev bilmeli. Ben okudum, ben öğrendim, dememeli; ‘hava atmamalı, havalı davranmamalı’!.

“Er- Rahmân. Allemel Kur'ân.  Halaqal insan. Allemehül beyân.” (55/1-4.)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET