TESLİMİYET ve HÂKİMİYET

İnsan, doğum öncesinde tam teslimdir. Aklı, şekli, cinsiyeti vb. hususiyetleri hakkında hiçbir söz hakkı yoktur, her hâlini, özelliğini Yapıcısına = Yaratıcısına borçludur. Yapıcısı = Yaratıcısı onu doğumla anasına (babasına) teslim eder. (Her ana-baba da bir zamanlar bebekti, onlarda ana-babalarına teslim edilmişlerdi.)

Bebek, anasına tam teslimdir. Hiçbir ana, çocuğuna ihanet etmez. “Cennet, anaların ayakları altındadır.” (Hadis-i Şerif)

Bebeklikten çocukluğa ve gençliğe geçtiğimizde, teslim olmamız, teslimiyetimiz gevşer; ana-babamıza kafa tutmaya başlarız.

Ergenlikte, teslimiyetten hakimiyete kayarız. Sen de kimsin? Sen, sensen; ben de benim, deriz. Başkalarına hakim olamasak da, başkalarının bize hâkim olmasını hazmedemeyiz. Ama gücün hâkimiyette olduğuna; bunun da sahip olmaktan geçtiğine inanırız ve bunu “zenginlik” olarak algılarız.

Teslim olmaktansa hâkim olmayı yeğleriz. Ama herkes hâkim olsa, teslim olan; herkes teslim olsa, hâkim olan kalmaz. Dolayısıyla çok az insan hâkim; çook büyük kitle de = halk da teslim (“mahkum”!) olarak yaşar.

Halkın hâkim olması, masaldır, uydurmadır; halka, ya elitler hâkimdir ya da onları Halkeden = Yaratan. Elitlerin halk üzerindeki hâkimiyeti kayıtsız-şartsız olursa, diktatörlük ortaya çıkar. Halkın kendi üzerindeki hâkimiyeti (= demokrasi, cumhuriyet) de kayıtsız-şartsız değildir; burada denge-denetim mekanizmaları ve akıl çalışır, (yasama, yargı, teftiş vs.).

Halk da, elitler de (elitler, halkın sivrilmiş parçasıdır), bir zamanlar teslim olduklarını unuturlar da, gözlerini = akıllarını hâkimiyet hırsı kaplarsa (= kör ederse), “güç çatışmaları, siyasî kavgalar”! kaçınılmaz hâle gelir. (İktidar- Muhalefet.)

Böyle bir durumda kim, kime teslim olacak da “müslüman”! olacak?!. (Buradaki müslüman, dinden bağımsız olarak dildeki = Arapçadaki anlamıyla teslim olan demek.)

Yaşanan çatışma, doğum öncesi teslimiyetle (asılla, özle) ilişkilendirilir ve Yapıcı’ya = Yaratıcı’ya dayandırılırsa, din (= İslâm) devreye girer ve hâkimiyetin şartlarını da din (Allah) belirler; böylece çatışma sona erer. Ama herkes Müslüman olmadığı için bu sefer de müslim-gayri müslim çatışması baş gösterir. 

Tarafsız bir OTORİTE’ye TESLİM olunur (İslâm) ve GÜVENİLİRSE (İman. İman, emniyet ve güven demektir), teslim olan da teslim alan da rahat eder. Teslim olan, kendini teslim alana (hâkim olana, yöneticiye); teslim alan (hâkim yönetici) da teslim olana (halka  ahâliye) TEK İLÂH’a teslim = Müslüman oldukları sürece keyfî davranamaz.

Ortada bir çook ilâh (erk, güç = nefis, hizip vb.) varsa, bu ilâhlar ve onların taraftarları ‘sen hâkim olacaksın, ben hâkim olacağım’ diye sürekli çatışırlar.

Halk = İnsanlık (elitler, aristokratlar dahil), TEK BİR İLÂH’a GÜVENİP (İnanıp) teslim (Müslüman) olmadığı sürece, hâkimiyet kavgaları ve adâletsizlikler bitmez/sona ermez. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET