SELFY

Bu kelime, Türkçede özçekim olarak karşılanıyor.  Akıllı telefonun kamerasıyla kişinin kendini çekmesi, fotoğraflaması, o ânını kayıt altına alması. Buradaki self’i (kendine = kendimize) dönüşlü bir fiil olarak alalım.

Geçmiş fotoğraflarına bakmak çoğu kimseye nostalji yaşatır.

Keşke, çocukluğumuzdan ihtiyarlığımıza ân be ân fotoğraflarımız çekilse ve bunlar bir film olsa da bize izletilse...

Nereden nereye geldiğimizi, nelerle vakit geçirdiğimizi bir bilsek!...

Ama bileceğiz.

“bel el-insanü alâ nefsihî basîra ve lev elgâ meâzìra.” İnsan, kendine (kendi nefsine) basîrdir, (basîret sahibidir); her ne mazeret (özür) üretirse üretsin. (75/14-15)

O kendini bilir. Kendini bilmeyenler, kendilerine vakit ayırmazlar. Neye vakit ayırırlar? Kendilerinden başka her şeye. Şeylerle oyalanırlar; şeylerin içinde kaybolurlar. Sürekli böyle yaşayınca da şeyleşirler.

Bu duruma, bu konuma gelen insanlar, kendilerini insan sansalar da aslında bişeydirler; onların insanlar arası (toplumsal) ilişkileri, bişey alıp-verme (eşya mübadelesi) ilişkisidir, alım-satımdır.

Onlar kendilerini (giydikleri, bindikleri, yedikleri-içtikleri vb.) şeylerle isbat ederler. 

Onlarda tek ölçü paradır. Para için, paranın satın alabileceği şeyler için çalışırlar, yaşarlar.

Çok para kazanmaya, çok harcamaya bakarlar. Çok harcadıkça çok adam olacaklarını sanırlar = düşünürler. (Düşünme, onlarda sanmadır.)

Onlar, mal (eşya) için çalışırlar, gün gelir, o mallar da onları mal eder.

Bu bir kısırdöngüdür.

Mal için çalışan, mala köle olur.

Mal (eşya), sadece yaşamda kalmak = yaşamak içindir.

Yaşamak, zarurî ihtiyaçları karşılamak için ‘çalışmak’ meşrûdur ama yaşam konforunu artırmak için çalışmak, gayri meşrudur. Zarûret dışı her tüketim, birilerinin zarûrî ihtiyacına el koymadır, gasptır. Aşırı talep, fiyatları (enflasyonu) artırır, garibanı batırır. Kaynaklar kısıtlı, ihtiyaçlar ve arzular sınırsızdır. (Mülkiyet düşmanlığı (sosyalistlik, komünistlik)! yapmıyorum, mülkiyet düşmanı değilim; sadece durum tespiti yapıyor; kapitalist ekonominin ve hayatın geldiği yeri ortaya koyuyorum.)

Ne yaptığımıza, nasıl yaşadığımıza bakmazsak (= her ân kişisel selfimizi çekerek bunları birleştirip seyretmezsek), nereden nereye, nasıl geldiğimizi göremeyiz, bilemeyiz.

Görelim artık!, bu toplumu, bu dünyayı batıran, bu hâle getiren, aşırı tüketim, bencillik ve hırstır. Bu gidiş, zihinleri, gönülleri, çevreyi (doğayı = su, toprak ve havayı) kirletiyor. Bu kirlilik de daha çok emeğe (paraya, yatırıma, kaynak israfına) yol açıyor...

İnsanoğlu kendi elleriyle kendini ve geleceğini mahvediyor. Buna da, kalkınma, büyüme, gelişme, ilerleme diyor.

Bence, aklımızı başımıza almazsak, öne sürdüğümüz tüm mazeretler (özürler) geçersiz olacak.

Özür dile, özür dile!, (pişman ol!, tövbe et!) yine aynı şeyi yap!. Bu mu insanlık?!.

Çook ciddî bir özçekim (özeleştiri) yapmalı ve aklımızı başımıza almalı; sonra, iş işten geçince de eyvah, ben na’ptım! dememeli.

Bu, aynı zamanda bireysel, toplumsal ve siyasal bazda bir sistem ve yaşam (biçimi) eleştirisidir; bireysel ve toplumsal bilincin doğup-besleneceği yer burasıdır. Başka türlü eleştiriler, sadece lâf-ı güzaftır, edebiyattır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET