FAKR

Fakr, fakirlik değil; gönüllü yoksulluktur; aslında “en büyük zenginliktir.”

Mülkiyet düşmanı olmadığımı, zenginliğe “yamuk” bakmadığımı söyledim. Söylediğim şey = Bizim şeylere sahip olmamız; şeylerin bize sahip olmaması; şeyleri bizim kullanmamız; şeylerin bizi kullanmaması.

‘Herkes, şeyleri kullanıyor; ben, şeyler tarafından kullanılan bi adam görmedim’, diyebilirsiniz. İlk bakışta, derin ve etraflı düşünmezsek, bu söz doğru gibi görünür ama derin ve etraflı düşünürsek, yanıldığımızı anlarız.

Şeyleri kullanan, bizâtihî şeyler için çalışmaz; şeylerle bişeyler yapmak için çalışır. Elbette, şeylerle bişeyler yapmak için, önce o şeylere sahip olmak gerekir (burası, meşrû mülkiyettir); ama o şeylere sahip olunca, o şeyleri de onlardan daha iyi bişeyler için kullanabilmek de şarttır; ancak böyle olursa o şeyler, elimizdeki bir araca dönüşürler.

Sırf bir araca (arabaya) sahip olmak için çalışılmaz; o araca (o şeye) sahip olunca, onu “iyi işler için” kullanmak için çalışılır.

Ayrıca, biz “iyi işler için” bir araca sahip olurken, başkaları (o aracı araç olarak kullananlar), ne tür işler (amaçlar) peşinde, buna da bakmamız gerekir. Yaptığımız işin getirisi ile götürüsünü iyi hesap etmeliyiz. Bu, elbette zor bir iştir; kolay işi herkes yapar.

Fakr, zengin (elinde bol miktarda kullanabileceği araçları olan) bir adamın, kendisinin “fakir gibi”! yaşaması, tüm araçlarını iyilik için kullanması ve kullandırmasıdır. İşte zengin olan adam, bu adamdır. Ben, aslâ fakirliği (miskinliği) övmüyorum, fakirlik edebiyatı da yapmıyorum. Yaptığım, söylediğim şey, kendimizi şeylere (araçlara) değil, Allah’a teslim edelim, “gerçek/ten Müslüman” olalım.

Bilelim ki, “gerçek/ten Müslüman’ın” hâli, fakr hâlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET