DUYGU, AKIL ve ADÂLET (= HİKMET)

Duyguyu, merhamete ve şiddete; aklı da hakka/niyete ve haksızlığa “indirgersek”!,

Adâletsiz bir akıl (kişi), merhameti kullanarak hak (adâlet)!,

Merhametsiz (zulüm ve şiddet sahibi) bir kişi de aklını (!) kullanarak adâlet talep edebilir.

...

Bir öğrenci (kişi!) düşünün!... Sınav kağıdı bomboş. Hocaya yalvarıyor. ‘Hocam, bu sınavı geçemezsem, babama (ona-buna) rezil olurum, iş bulamam aç kalırım, yanarım, vs...’

Hoca burada ‘merhamet tuzağına’ düşerek adâleti (aklı) bir kenara atabilir. Eğer öğrenci onu tehdit ediyorsa, ‘merhamet (duygu) tuzağına’ düşer, uzun vadede zararlı; kısa vadede “kârlı”! çıkabilir; adâletli (akıllı) davranırsa, uzun vadede kârlı; kısa vadede “zararlı” çıkar.

Ortada bir “risk” vardır; bu “risk”, hocanın aklını ve duygularını “kontrol” etmesine, onları dengede tutmasına ve “hayatı algılamasına” bağlı olarak şekillenir. Eğer hayat, o hoca için buradan ibaretse, o öğrenciyi geçirir; “ötesi” varsa, adâletli (akıllı) davranır.

(Not : Aklın iki düzeyi vardır. 1) Yüzeysel = şeytânî akıl. 2) Derin akıl = Lüb. Bunu başka bir yazıya konu edeceğim.)

Öyleyse adâlet (= Hikmet), duygu ile aklın dengesidir diyebiliriz. 

Hâkimler, âdil olmalı, duygusal kararlar vermemeli.

...

El-Hâkîm Olan’ı hiçkimse tehdit edemediği için O, herkese adâletli “davranır”, kimseye zerre kadar zulmetmez.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET