KÖYÜN DELİSİ
Köyün delisinin yolu bir gün Camiye düşmüş; camii cemaatinin her birinin sırtında bişeyler görmüş; kendi de sırtına odun yüklenerek camiiye namaz kılmaya girmiş; rükû ve secdeye eğilince delinin sırtındaki odunlar patır-patır dökülmeye başlamış... cemaat rahatsız olmuş; namaz bitince deliyi çağırmışlar; niye böyle bişey yaptın, demişler.
Deli :
Herkesin sırtında bişeyler vardı; ben de odun yüklendim geldim, demiş.
Cemaatten biri :
Bende (benim sırtımda) ne vardı, diye sormuş.
Deli : Bir küfe tavuk demiş.
Öteki :
Bende ne vardı?
Sende yeşil gözlü bir kadın.
Öteki :
Bende ne vardı?
Sende de bir çuval buğday.
...
Hoca :
Bende ne vardı?
Senin sırtında da koca bir öküz vardı demiş, deli.
Herkes, gerçekten de sırtındaki = kafasındaki derdin = yükün/sorunun delinin söylediği şey olduğunu itiraf etmiş ve deliye : ‘sen deli değil, velisin’ demişler; hoca dahil herkes, sırtındaki = kafasındaki bişeyleri düşünerek namaz kılıyormuş.
...
Deli : Bu camiide böyle namaz kılınıyor sandım, ben de odun yüklendim geldim demiş.
Aslında her köye “bi deli”! lâzım; 'bizim köyün delisi' yok.
Yorumlar
Yorum Gönder