PARÇALANMA

İsim-Müsemmâ. Sıfat-Mevsuf. Zarf-Mazruf. Zâhir-Bâtın. Şehâdet-Gayb. Gösteren-Gösterilen-Gösterge gibi “ikilikler”, aslında iki farklı “parça = yüz”! değil, tek bütünün bize bakan = bize görünen “yüzü” ile bize görünmeyen = bizce bilinmeyen “yüzüdür”; mecâzen bizim iki yüzümüz gibi; biz de iki yüzlüyüz ama tek şahsiyet/kişiyiz. Yukarıda sayılan “ikiliklerde”, birinciler, ikinciler için; ikinciler de birinciler için vardır. Zarf, içine bişey (mektup, evrak vs. = mazruf) konulmazsa boştur. İsim, müsemmâsız; müsammâ, isimsiz olmaz. Sıfatın bir mevsufu = vasfettiği bir ismi (öznesi = faili) olur, olmak zorundadır. Her ismin bir görünen = zâhir = şehâdet edilen yanı = bedeni, bir de görünmeyen = bâtın = gayb yanı = ruhu bulunur. Dilde bununla (= bu ilimle) göstergebilim = semiyoloji ilgilenir. Semiyoloji, harflere, hecelere, seslere, kelimelere = tümüyle dile, gösteren; onların arkasındaki “ma'nalara” da, gösterilen der. Görüntü = imaj ve makyaj (simülasyon ve simulark) çağında çoğu kimse, görüntünün arkasını göremez. Görüntüyü = imajı ve makyajı (simülasyonu ve simularkı) basar = kafa gözü; “perde arkasını, manayı, gayeyi” ise basîret = kalp gözü görür.

Kanadalı İletişim Uzmanı Marshall McLuhan’ın “the medium is the message = medya/araç, mesajdır” sözünü modern iletişimciler, tv, radyo, internet gibi araçlara (kitle iletişim araçlarına) has/özgü bir söz olarak algıladılar; oysa bu söz, bugün kullanılan/konuşulan dillere de sirayet etmiştir. Medyanın kendisi de, kullandığı görsel-işitsel dil de, mesaj olmuş, mesaj olarak algılanmış; bundan din de nasibini almıştır. Kitâb’ın “tecvitli ve sözlü tilâveti”, “Mesajın Kendi gibi” algılanmaya başlanmış; hâfızlık, yazının ezberlenmesine indirgenmiş, “Esas Mesaj = Ma’nâ” ötelenmiştir. Bu durum, Mesaj’ın kanının = canının çekilmesine, Onun hayat damarlarının kurumasına = kesilmesine/kopmasına neden olmuştur!.

Tevhîd, önce yaşanan hayatta kurulmalı, oradan da Ulûhiyet’e taşınmalı. Hayatla irtibatı kurulmayan Ulûhiyet’in insana = hayata bifaydası olmaz.

“Onlar, dinlerini parça parça ettiler; senin onlarla bir ilgin/ilişkin olmaz...” (6/159.)

“Dinlerini parça-pinçik eden ve her bir parça ile övünen (o parçaları din zanneden) kimselerden olmayın...” (30/32.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET