ARAYIŞ
Ara. Ara-mak. Ara-ş-tır-mak. Ara-lık. Ara-da. Ara-da-lık. Ara-cı...
Ara, iki şeyin (kimsenin) ara-sındaki mesafe.
Hepimiz, gayb ile şehâdetin, gök ile yerin, dünya ile âhiretin, bilgi ile cehaletin, ... ara-sındayız; herkes, kendi seviyesine göre “bişeyler”! arı-yor.
Ara-dığı “şey”, kimseyi “tatmin = mutlu” etmiyor...
Herkes, merkezde kendini görüyor. Dünya, herkesin kendi etrafında dönüyor. Kimi, dünyaya yapışık yaşıyor; kimi de, “uçuyor”!. Bu “uçuş”, kiminde ilmî; kiminde hayalî; kiminde fizikî. Yer, kimseye yetmiyor; kimse yer ile yetinmiyor; ara-da mahiyet farkı olsa da dünya (= bu ara = bura), zengine de fakire de dar geliyor.
Dünya ile âhiret ara-sında yaşayan insanların çoğunun yönü, dünyaya doğru; çok azının yönü ukbaya = âhirete dönük.
Dünya hayatı, başlı başına bir ara-da-lık, a’raftalık = a’rafta olma hâli.
Allah-u A'lem dünyaya dönük yaşamın sonu cehennem; ukbaya = âhirete dönük yaşamın sonu cennet; a’raf, arz burası. Buradan cennete bakanların yüzü = yüzü cennete dönük olanlar, cennettekileri = cennetlikleri; cehenneme bakanların yüzü = yüzü cehenneme dönük olanlar, cehennemlikleri = cehennemdekileri görür!.
Burada, cenneti ve cehennemi ayıran ara-da, a’rafta (dünyada) yaşıyoruz; bu ara-dan, ara-lıktan kimi zaman cennete kimi zaman cehenneme kayıyoruz; cennetimizi de cehennemimizi de buradan = bu ara-dan öteye taşıyoruz.
Sınırdayız. Sınavdayız.
Ara-dayız. Ara-yoruz.
Herkes, ara-yışına göre ara-dığını bulacak.
Kimse ara-da kalmayacak. Ölünce, ara kapanacak.
Kimi, sınırı birazcık geçecek; kimi de, cennetin ya da cehennemin tam ortasına dalacak!.
Herkes, ara-dığı “yeri” bulacak.
“Ara-yan, Mevlâ’sını da belâsını da bulacak.”
Ömür bitince, ara-ma = ara-yış bitecek ve ara kapanacak; artık ara-ma = ara-yış ve ara-cı olmayacak!.
Kimi, ara-dığını erken (ölmeden) bulacak; kimi de geç (ölünce); ölünce bulanların büyük kısmı üzülecek; ara-dığım “bu değilmiş, yanlış yere gelmişim” diyecek!; kimi de çook sevinecek, şükürler olsun ara-dığıma değmiş diyecek!; ölünce kimse “iki ara-da bir derede” kalmayacak.
Kaybettiğimiz bişey yoksa = mutluysak, (bişey) ara-mayız; varsa, ara-rız, ara-malıyız.
Ara-madan, kaybedilen bişey bulunmaz.
Ara-daysak, ara-malıyız. Ben ara-da filân değilim, benim yerim bura/sı diyorsak, ara-mayız ama gördüğüm kadarıyla kimse yerinden memnun değil; herkes bişey arı-yor; bulduğunda ya memnun olacak ya üzülecek.
Ara-da kalmak, ara-mamaktır, yaşamamaktır, taş gibi, duvar gibi biyerde sabit kalmaktır. Ara-da (dünyada) olup da ara-mayanlar, ötede ara olmadığı için, cennet ile cehennemin arasında sabit duvar gibi sıkışıp kalacaklar, ara-da olacaklar; onların cennete bakan yüzleri mahrumiyetten; cehenneme bakan yüzleri de acıdan dolayı keşke bize de verilen o ara-yış vaktinde/süresinde biz de ara-saydık ve bulsaydık diyecek!.
Her ara-yan, bulamayabilir ama bulanlar, ara-yanlardır.
Yorumlar
Yorum Gönder