YARATILIŞ
Yaratılış, bizler için bir muamma; biz onun nasıl olduğuna dair çoook az şey biliyoruz; hatta hiçbir şey bilmiyoruz, belki de bilemeyiz. Bilmeye kalkanların “tanrılık” iddiasında olduğunu daha önce söyledim; bu konuda ne söylenebilir diye de düşünmeden edemedim.
Bu konuda bildiklerimiz nedir?
Yaratılışın “kün” emri ile başladığını biliyoruz. Pekiî bu bize ne söylüyor?
Bir emir, o emri vereni ve o emri alanı gerektirir. Yaratılışta emri veren, Allah; alan, yaratılan her şey; bunu biliyoruz.
Bizim düzeyimizdeki bir emir, “bir hazırlık devresinden sonra” verilir ve alınır, durup-dururken bir emir verilmez, o emir bişeyin yapılması için verilir ve alınır. Emri veren, âmir; (o emri) alan ve yapan da memurdur. Böyle bakarsak, Allah Âmir = Emir Sahibi; kâinat, memurdur.
...
Bu konuyu Rabbimizin Mûsâ (a.s.)’a verdiği “git! = izheb! ilâ firavun” emri ile açmaya, açıklamaya gayret edersem :
Emri Veren’in “niyeti = maksadı”, O’nun Kendi Sözünün = Hükmünün yeryüzüne hâkim olmasıdır ve Emri Veren, alanın (Mûsâ’nın) “niyetini = maksadını” Kendi “niyetine = maksadına uyumlu/uygun kılmak için” veriyor ve emri alanı (Mûsâ'yı da) buna = bu duruma “hazırlıyor”!. (Bknz. Tâ-Hâ ve Kasas.)
Kün emri için İlâhî düzlemde “bir hazırlık” olmasa! da insanî düzlemde bir hazırlık şarttır; insanî düzeyde verilen bu emre (ve başka emirlere) hazır olunmazsa, emir yerine getirilemez, “git! emri”, ‘huzurdan kovmaya’ dönüşür.
Bence, insan dışında “kün emrini” alan herkes = her şey, o emri yapmaya = almaya hazırdı = tam ve yetkin bir “memurdu”; sadece insan, “o emri (kün) ve diğer emirleri (kıl, ver, vb.)” almaya ve yapmaya hazır değildi/r; insana “hazırlanması için” süre verildi, bilgi ve bilinç bunun içindi; iman ise “hazırım Ya Rabbî” demenin ifâdesi = göstergesi idi.
İman olmadan verilen emri = emirleri "anlamanın"! sonu gelmez, insan, sürekli “anlayamadım ki yapay(d)ım Ya Rabbî” demeye devam eder.
“Küçük emirlere”! dahî hazır olmayan insanoğlu, “büyük emirlerle” meşgul olmaya kalkıyor; haddini bilmiyor; “kün emri” nasıl yerine geldi = yaratılış nasıl gerçekleşti diye düşünüyor, resmen ukalâlık ediyor!; yaratılışı anlamak için tecellî diyor, sudûr diyor, feyz diyor, vs... karanlığa taş atıyor!...
Bence, yaratılışı Esmâ ile ilişkilendirenler de (Esmâ teorisi de = Vahdet-i Vücudçular da) A’raf Sûresi 180. âyete muhatap olabilirler!. Ne diyor o âyet? “O’nun İsimlerinde ilhâda düşenlerden uzak durun!... = وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ ”
İlhâd ne? Mülhid olma, doğru yoldan sapma!.
Sapma, yola girince = yolu bulunca gerçekleşen bişeydir.
Teorik imanını pratik amelleriyle güçlendirmeyenler = yapabileceği emirleri yapmayıp da yapamayacağı emirlerin peşine düşenler, ilhâda sapabilir.
Salih amel = kişinin gücünün yettiği emri yapması, kişiyi ilhâddan korur.
Yorumlar
Yorum Gönder