RUH-BEDEN İLİŞKİSİ

Bu ilişkinin bedene bakan, somut ve hareket eden yanını görürüz; o bedeni hareket ettiren ruhu göremeyiz. Beden eyler, yapar; ruh ise yaptırır. Ruhun bedenle ilişkisi kaybolunca = ruh bedenden çıkınca, beden, “et yığını” olur ve çürür. Beden, ‘ben ruhumu/bu ruhu terk ediyorum’ diyemez, bedenin böyle bir hakkı, yetkisi ve salahiyeti yoktur, çünkü efendi ve âmir olan ruhtur.

Ruhla bedenin ilişkisini yöneten ve yönlendiren, kişinin nefsi = kendidir. Nefis, ruhu/nu, kendinden (= kendi ruhundan) aşağı olanların da yukarı olanların da “emrine sunabilir”, buna düşüş ve çıkış (yükseliş) denir; düşüşün de yükselişin de sınırı yoktur. Düşen insanda, kötü fiiller/ameller, davranışlar ve sözler; yükselen insanda, iyi/salih ameller ve sözler görülür. Düşen, düştükçe kirlenir; yükselen, yükseldikçe temizlenir; kirlenmeye fitne-fucür, tevessuh; temizlenmeye arınma, saflaşma, tezkiye denir.

Ruhlarını âdî/bayağı şeytanî varlıklara kiraya verenler, bedenlerinin dış yüzünü her gün duş ya da banyo yaparak temizliyor ama o bedenlerin iç yüzünü = içini su ve sabun temizleyemiyor!. İç temizlik için, maddiyatı aşıp maneviyata ulaşmak şarttır. Bedeni ruhun yönettiği gibi maddiyatı da maneviyatın yönetmesi şarttır. Maneviyatın alanı çook geniş, çook kademeli, çook basamaklıdır. Kritik eşik aşılırsa kişi, maneviyatın ilk basamağından itibaren ma’nen rahatlamaya başlar; yükseldikçe ferahlık/rahatlık artar; dikkatli ve hassas olunmaz ve davranılmazsa, düşüş çook sert ve çook hasarlı olur...

Bedenimizi kullanalım; onun bizi kullanmasına izin vermeyelim. Ruhumuzu, Sahibi Rabbimiz dışında ona-buna veya kendimize = keyfimize satmayalım ya da kiralamayalım; böyle yaparsak iç ve dış huzuru yakalayamayız, içerde ve dışarda sürekli çatışmalar yaşarız.

Huzursuz dünyanın, tedirgin insanın hastalığı, yaşadığı bu; bu hastalığın adı şirk, şirk içinde yaşıyoruz. Çarşıda-pazarda ayrı bir ilâh, mecliste-cemiyette ayrı bir ilâh, camiide başka bir ilâh, cadde ve sokaklarda başka ilâhlar cirit atıyor!. Camiideki adam, ya camiide ne yaptığını bilmiyor ya da camii ile camii dışını ayırıyor = çatıştırıyor. Camii, dışarıyı camiileştiremediği = islâmîleştiremediği için, modern kapitalist-kültür, camiinin içini camiinin dışına çevirdi. Teşhisi doğru koyalım ki doğru (= Tevhîdi) tedaviye başlayabilelim. Tevhîdin etkisi sadece zihinde, kalpte, uluhiyette/ilâhlıkta = ilâhta, teolojik, akademik düzeyde değil, beşerî, toplumsal, siyasal ve ekonomik düzeyde de, bedende de görülebilmeli; o = Tevhîd, her türlü maddî-ma’nevî ilişkide aktif ve düzenleyici fonksiyon icrâ edebilmelidir. Allah’ın gökte de yerde de, âfakta da enfüste de ilâh olması; Evvel ve Âhir, Zâhir ve Bâtın olması budur.

İç ve dış (bedenî-ruhî, ferdî-toplumsal, siyasal, ulusal, bölgesel, küresel) çatışmalarımızın tek ve kesin ilâcı Tevhîd’dir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET