TEŞEHHÜD

Teşehhüd, şehâdet getirme; İslâm’a, Müslümanlığa giriş; İslâm’ı din, Allah’ı Tek İlâh ve Rab olarak kabul etme. Teşehhüd = Şehâdet getirme, ben Allah’ın Tek İlâh ve Rab olduğuna, İslâm’ın da en doğru din (= düzen) olduğuna şahitlik ediyorum, demek. 

Bunu sözle söylemek = “eşhedü en lâ ilâhe illâ Allah” demek kolay da, bunu söyleyebilecek “duruma”! gelmek o kadar da kolay olmasa gerek!.

Durumdan kastım, ön hazırlık ve şahitlik (= şehâdet). Şahitlik (= şehâdet), “görme ile”! olur. Görmenin biçimleri vardır. Gözle görme, akılla görme, kalp ile (= gönülle) görme. Gözle görme, somut varlıklar için; akılla görme, soyut varlıklar ve kavramlar için; kalp ile (= gönül ile) görme de inanmadır.

Kalp ile (= gönül ile) görmede şüphe olmaz. = “mâ kezebe-l fuâdu mâ reâ.” (53/11.) = Kalbi (= gönlü) gördüğünü yalanlamadı. (= gördüğünden şüphe etmedi.)

Siz, Onun gördüğünden kuşku mu duyuyorsunuz? = “efetümârûnehû alâ mâ yerâ.” (53/12.)

Ona inanmıyor musunuz?!.

Ona inandığınız için mi “eşhedü” diyorsunuz, yoksa kendiniz de mi “bişeyler”! görüyorsunuz?!.

Yoksa, gözümle görmediğim şeye inanmam mı diyorsunuz?!.

Pekiî, aklımız bu işe yatıyor mu?!.

Gözümüzle görmüyoruz, aklımız da yatmıyor, ama yine de “eşhedü” diyoruz!.

Herkes dediği için (mi?)!.

Biz demezsek, bizi dışlayacakları için (mi?)!.

İnanarak (= kalbimiz, gönlümüz yatarak) mı “eşhedü” diyoruz?!.

Yoksa siz de, benim gibi, teşehhüdü tahıyyatta oturma miktarı ve bir ‘söz’! olarak mı görüyorsunuz? (görüyordunuz?). Ben, öyle görüyor, tahıyyat duasını ve O Sözü 1-2 dakikada okuyor, onun hayatıma etkisini fark etmiyordum...

Kırk yaşımdan sonra, teşehhüdün bireysel, sosyal ve siyasal hayatımdaki yansımaları (= etkileri) üzerinde biraz düşündüm. Âleme/kâinata, içinde de bana hükmeden, çeki-düzen veren Bir’ileri olmalı ve O, benim gibi insanlara özgürlük ve yetki (= halifelik) vermeli; benim gibi insanlar da bu yetkiyi, ya keyfî ya da O’nun kurduğu/koyduğu düzene (= dine) uygun kullanmalı. Keyfî kullanmanın sonucu düzensizlik (= adâletsizlik = zulüm); uygun kullanmanın sonucu da düzen, adâlet ve merhamet olmalı... içte = kalpte böyle bir inanç (= iman) olmazsa, insanlar dışta (= toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatta) adâletli bir düzen kuramazlar.

Bu, aklî bir çıkarım. Bu aklî çıkarım, yaşanan zulümlerden -- ki bu zulümler tanrıların çatışması ile olur/oluşur -- olumsuz etkilenmeyle de mümkündür. Kainatın düzeni gibi, insanî olan (sosyal, ekonomik ve siyasal) düzenler de düzgün işlese, adâlet ve merhamet gibi bir derdi olmayan biz insanlar için Tek Tanrı inancına ihtiyaç olmayabilirdi!, ama her şeyin var olması ve varlıklarının devamı için Tek Tanrı'ya her zaman ihtiyaç vardır.

Ortalıkta hiçbir zulüm yoksa, herkes iyidir; varsa, zulmün ortadan kalkması için Tanrı’nın Mükemmel ve Tek olması ve de herkesin O’na inanması = güvenmesi, itaat etmesi ve teslim olması (= İslâm) şarttır. O’na inananlar/güvenenler ve teslim olanlar (= Müslümanlar) zulüm işlemezler.

...

24/Nur, 27 ve 61’de, evlerinize girerken “selâm” verin! = “ve tüsellimû alâ ehlihâ” ve “fesellimû alâ enfüsiküm tehıyyeten min ındıllahi mübâraketen tayyıbeten” deniyor. Bu, ev halkına zarar vermeyin, onların iyiliğini düşünün, onlara iyi davranın, demektir.

Toplum ve doğa da bizim toplumsal ve doğal evimizdir; şehâdet getiren biri, bu evlerde de zulüm işlemez, işleyemez.

...

Namazdaki tahıyyatta da Efendimiz (a.s.)’a, Hz. İbrâhim’e (a.s’a) ve âline ve de sâlih ve âbid kullara selâm veririz; bunlar, zulüm işlemeyen, mübarek ve tayyib insanlar, kullardır. Biz de şehâdetle “bunlar gibi”! olmak ve Onlara katılmak isteriz...

...

Eşhedü (= teşehhüd), işte insana böyle bir sorumluluk yükler.

Not : Bu, benim çıkarımım, biraz pragmatik. Siz farklı bir çıkarımda bulunabilirsiniz. Neticede herkesin imanı (= eşhedüsü) kendine özel. Açık sözlü olayım, bu yazıyı yayınlamakta tereddüt ettim ama belki bir işe yarar, insanlara bi faydası olur diye yayınlıyorum. Hata ve kusurlar bana aittir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET