HASAR

Sağlam “yapının” zarar görmesine hasar aldı diyoruz; bu zarar büyük olursa, buna “yıkım, yıkıntı” adını veriyoruz. Bu “yapı”, bina olduğu gibi insan da olabilir, olabiliyor. Ben, bu yazıda insan/ın hasarından (hüsrandan) söz edeceğim. Hasarla hüsran aynı kökten (خسر) beslenen kelimeler. İnsanın hasarı maddî olursa bedenine; manevî olursa ruhuna zarar verir/veriyor ama ben, beden-ruh ayrımına “ihtiyatlı” yaklaştığım için beden hasarının ruha da hasar verdiğini düşünüyor, buna da hüsran diyorum.

Yaşadığımız deprem, binalara ve canlara (insanlara) hasar verdi. Kötü söz = kötülük, duygulara (ruhlara, kalbe) hasar verir, veriyor. İyilik = iyi söz de duygulara (ruhlara, kalbe) iyi gelir, geliyor...

Hasar, “yapı bütünlüğünün” bozulmasıdır. İnsandaki bedenî yapı bütünlüğü ma’lum, tüm organlarının tamlığı ve işlevselliği anlamına geliyor ama insan, duygu ve düşünceleri de olan bir canlı; onun duygu ve düşünceleri de hasar alabilir. Bu hasarı, insana bir başkası verebildiği gibi, insan kendi kendine de hasar verebilir. İnsan, başkasının verdiği hasara üzülürken, kendinin kendine verdiği hasarı fark etmez, fark etmeyebilir. Bu fark etmeyiş büyük oranda duygu ve düşüncelerin (akıl ve kalbin) birbirinden, dünün bugünden (çocukluğun yetişkinlikten) kopuk olmasından kaynaklanır. Bence daha da önemlisi, bugünün gelecekten kopuk olmasından... Bugün gelecekten kopuksa, insan “hayvanlar gibi amaçsız” yaşar. Bu, “kişinin insanlığına” çook büyük hasar verir, esas hüsran da budur; çünkü esas hüsran buradan başlar.

Bu hüsrandan kurtuluşun tedavisi imandır, imandadır. İman, kişiye hem iç bütünlük (duyu  duygu, düşünce bütünlüğü) hem de dış bütünlük (ortak ruh, cemaat ruhu, doğa ile uyum vb.) vererek onu parçalanmaktan korur ve tüm güçlerini tek bir amaca, tek bir hedefe (= kıbleye, gayeye) yöneltir.

Daha önce de söyledim. İnsan, dününü bugününe katan, şimdi ve burada yaşayan ama yaşarken de kendine bir gelecek kuran, kurmayan çalışan bir canlıdır. Onun yaşam döngüsü ya da öyküsü, kimliği, kişiliği bütünlüklü olmaz da kopuk olursa (= geçmişini bugününe, bugününü geleceğine bağlayamazsa), rahatsız olur, “kaygısı” pik yapar. Dünde (geçmişinde, çocukluğunda) yaşadığı sorunlar patolojiye dönüşür; bugünü anlamsızlaşır; “boşluk ve hiçlik” onun peşini hiiç bırakmaz.

İman (= İslâm), tek çare, tek çözümdür. Modern insanın psikolojik, sosyal/toplumsal, siyasal ve ekonomik kurtuluşu İslâm’dadır  imandadır. İslâm, insanın dünyasını da ukbâsını da ma’mur (i’mar) eder.

“Asra yemin olsun ki tüm insanlar hüsrandadır. İman edenler, sâlih (iyi, doğru ve güzel) işler yapanlar, hakkı (hakikati) ve sabrı tavsiye edenler müstesnâ.” (103/Asr, 1-3.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET