HÂSILÂT

Hâsılât, ticarette, günlük ve aylık yapılan satışların parasal/rakamsal değeri. Bu rakamdan tüm giderler (= masraflar) düşülür ve kâr-zarar hesabı yapılır. İşletme kira ise ve o işletmenin kirası da 3-5 günlük hâsılatla karşılanıyorsa, iyi iş/hâsılât yapıyor sayılır. Hesaplar genelde yıllık hâsılata göredir, kâr-zarar ve vergiler bu hâsılat üzerinden hesaplanır.

...

Kur'ân da hiç zarar etmeyen ticaretten = (“ticâreten len tebûr”) bahseder. (35/29.)

İnsan da kendi hayatının günlük, aylık, yıllık ve ömürlük muhasebesini yapmalı, yapabilmeli; ara-sıra da olsa kendini hesaba çekebilmeli. Bunu günlük yapamıyorsa, haftalık (= Cuma günü); haftalık yapamıyorsa aylık; aylık yapamıyorsa yıllık (= sözgelimi Ramazan’da) yapmalı, ara ara kendine, kendi geçmişine ve yaptıklarına bakabilmeli. Neredeydim, nereye geldim, ne oldum, nereye gidiyorum, ne olacağım, sorularını kendine sorabilmeli. (Bu soruların en iyi, en doğru sorulacağı zaman dilimi, herkesin uyuduğu, ortalığın iyice sakinleştiği zamanlardır.)

Nelerle ve kiminle/kimlerle aram iyi; nelerle ve kiminle/kimlerle aram kötü?!...

Kimleri ve neleri seviyorum, sevmiyorum; kimler tarafından seviliyorum, sevilmiyorum?!... 

Nereden, nasıl kazandım, nereye harcadım, harcıyorum?!. 

Şimdiye kadar yaşamış olduğum bu hayattan kârım ne oldu, ne kazandım, ne kaybettim?!.

Ne verdim, ne aldım?!.

Verdiysem, verdiklerimi nasıl, ne şekilde ve ne niyetle verdim?!.

Aldıklarımın ve bana onları verenlerin kıymetini bildim mi, bilemedim mi?!.

Nasıl yaşadım?!... 

Sorular bitmez ve yaşanan hayatın ince ve hassas hesabı da bizce tam ve doğru yapılamaz. Çünkü, bizim yapacağımız hesap, bizim değer (= ölçü) sistemimize göredir; oysa, asıl ve doğru hesap, çook farklı bir ölçü ve değer sistemine göre yapılacaktır, yapılmalıdır.

Sözgelimi bizler bişey (= mal, para, sevgi, ilgi, bilgi vs.) verirken, çook çeşitli saiklerle = niyetlerle veririz. Desinler diye (benim ne kadar cömert, bilgili, ilgili vs. olduğumu bilsinler diye); üstünlük gösterisi (= gösteriş), galibiyet ve hâkimiyet kurmak için; ünvan, nam, şan, prestij elde etmek için... ve “Allah rızası” için.

Allah rızası hariç, tüm vermelerin ( = iyiliklerin) değerinde bir azalma = düşüş olacaktır; bu değer rakamsal olarak çoook yüksek bile olsa!. Biri, sosyal sorumluluk adı altında (= toplumdan aldım, topluma geri veriyorum diyerek) 1 trilyon verir; oysa verdiği aldığının binde biri bile değildir; öbürünün yiyecek ekmeği yoktur ama cebindeki son kuruşu verir... Biri, unvan almak ve meşhur olmak için okur-yazar-çizer-konuşur, almadan yazmaz, konuşmaz; öbürü hakikati bulmak için okur-yazar-araştırır, bulunca/bulursa da bedava dağıtır (= yazar, konuşur, vs.) ama bedavanın (su gibi diyemeyeceğim!) ama hava (= nefes) gibi kıymeti bilinmez; sanırım bunların tartıları = değerleri de aynı olmaz... yine de hiç kimse, yaptığı işlerden emin olamaz ama iş yapmaktan da geri duramaz.

Şüphe, yapılan işten, o işin doğru olup-olmadığından; endişe, yapılan işin sonucundan beklenen gelirden, elde edilecek hâsıla/t/dan emin olamamadır. Şüphe, akıl ve vahiy ile giderilebilir ama endişeyi sadece kişinin niyeti, ihlâsı (= samimiyeti ve ciddiyeti) halledebilir. Ne kadar ihlâslı olunursa, o kadar Allah Rızasına yakın, şüpheden ve endişeden uzak olunur. Bunu, sadece kişinin kendi ve Rabbi bilir. “... inneHû alîmun bizât’is sudûr.” (11/5. 35/38. 67/13.) O, sînelerin özünü (akıldan, gönülden geçenleri, niyetleri) bilir. Kimin ne için (= neden, ne amaçla) iş yaptığını bilir ve o işin değerini de ona göre verir. Kimini alçaltır, kimini yükseltir, kimine de süre (= mühlet) verir; O, Halîm’dir, Muîz’dir, Müzil’dir, Hâfid’dir, Rafî’dir, Mâlik-i/Melik-i Yevm-üd Dîn = Hesap Gününün Melik’i/Mâlik’i'dir. 

O’nun bizi hesaba çekmesinden önce, kaba ve ara-ara da olsa kendimizi hesaba çekelim, ömürlük hâsılâta ve kâr-zarar hesabına bi bakalım; iyi olur; belki yeni bir iş (= arayış) ediniriz, belki de işi büyütürüz; fenâ mı olur?!.. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET