BEN İLE BİZ ARASINDAKİ GERİLİM

Ben, fert; biz, toplum. Ben, psikoloji; biz, sosyoloji. Ben, yalnızlık, kimsesizlik, çaresizlik ve mahremiyet; biz, yardımlaşma, dayanışma, grup, cemaat, kalabalık, kamusallık, millet ve devlet...

İnsan, yalnız doğan, yalnız ölen ama bir arada/birlikte, toplu/m hâlinde/içinde yaşayan; kendi olmaya çalışan ama kendinden de içinde bulunduğu toplumdan da memnun olamayan, âdeta bir sarkaç gibi iki yana savrulan, kendi ben’ini de diğer ben’leri de beğenmeyen, sürekli arayan, arayış içinde olan garib bir canlı.

...

Kapitalizm (indivudualizm), ben odaklı; sosyalizm (komünizm), biz odaklı ideolojiler. İkisi de insana huzur ver(e)miyor; kapitalizm, bencillik; sosyalizm, eşitlik üzerinden insanlara zulüm ediyor, zulüm üretiyor. Bencilliğin ürettiği zulüm, gelir adâletsizliği; eşitliğin ürettiği zulüm de yetenek köreltme şeklinde tezahür ediyor...

İslâm, “ben odaklıdır!” ama o, ben’i güçlendirerek güçlü biz’i kurmak isteyen; güçlü biz’in güçlü ben’lerle; güçlü ben’in de güçlü biz’in içinde kurulacağını söyleyen, cemaati de (= yardımlaşmayı ve dayanışmayı da) ferdi de önemseyen ama sorumluluğu ferde/kişiye yükleyen; “kimse, kimsenin yükünü çekmez; herkes yaptığının karşılığını görür.” diyen ilâhî bir dinin, düzenin ve sistemin adıdır. Ondaki güçlü ben’ler, kapitalizmdeki ben’ler gibi bencil; sosyalizmdeki ben’ler gibi de yeteneklerini eşitlemeye, körleştirmeye (köreltmeye) çalışan ben’ler değildir; ama yine ondaki ben’ler de tedirgindir, gergindir. Onların tedirginliği, gerginliği, sorumluluklarından (= acaba sorumluluğumu bihakkın yerine getirebildim mi, getiremedim mi? den) kaynaklanır; o/nlar, sürekli kendini check eden, check-up’tan geçiren, devamlı nefis muhasebesi yaparak kemâl yolculuğunda durmadan ilerleyen ben/ler’dir. 

“Bu ben/ler’in olması”, ancak Rab/lerini bulmaları ile mümkündür.

...

Rab de Kitâb’ında hem Ben (Ene, E), hem de Biz (Nahnu, Nâ) der. Allah-u A'lem, O’nun Ben demesi, bizzat Zât’ın(d)a/n; Biz demesi de emrinden çıkmayan dostlarını = kullarını ve meleklerini Kendi’ne yakın görmesindendir. Efendimizin Ben’i, Hıra; Biz’i de Ümmetidir.

...

Ben’ini tahkim etmeyen Mü’min, güçlü Biz’i kuramaz. Tasavvuf, inzivâ ile ben’i tahkim etmek ister ama o ben, biz’in içine (= topluma, cemaate) katılmadan huzur bulamaz.

(Not : Psikoloji, ‘toplumun bozduğu’! kişilerin tedavisiyle meşgul olmak kadar, sağlıklı bir toplumun kurulmasıyla da; sosyoloji (de), toplumu tanımak ve düzeltmek kadar insanı tanıyarak ona hizmet etmeyi de bilmek zorunda. Bilim/ler, kendi sırça köşklerinde (fildişi kulelerinde) kalarak çözüm üretemezler; inter-disipliner bilim anlayışına bir an önce geçmemiz ve bilimi kazanca (= teknolojiye) değil, insana hizmete tahsis etmemiz gerekiyor.

...

Kişiyi kimsenin bilmemesi, anlamaması, onun kalabalıklar içinde yalnız kalması da (= iletişimsizlik de), kalabalıklar içinde kaybolması da kişiye büyüüük yüktür ve kişi bu yükü tek başına kaldıramaz; o, yalnızlığını başka insanlarla, başka insanlar yetmezse, Rabbi ile ‘tedavi’! eder, çünkü Rabbinin onu %100 bildiğine, kendini iyi/mükemmel biri kılmak istediğine ve kendisine er-geç yardım edeceğine inanır.)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET