MÜ'MİNİN İSTİKÂMETİ

Mü’mine istikâmet veren, imanıdır.

İman, mü’mine iç ve dış tutarlılık, kararlılık ve dinamizm verir.

İç tutarlılık, duygu ve düşüncelerde; dış tutarlılık, davranışlarda olur, görülür.

Bu, Tek İlâh’a inanmakla mümkündür.

Birden çok ilâha inanmak, içerde ve dışarda çatışmalara yol açar, insanı bir oraya bir buraya savurur, kararsız ve tutarsız kılar.

Tek İlâh’a güvenmek = inanmak, insanın duygu ve düşüncelerine (= iç hayatına) ve davranışlarına (= dış hayatına) çekidüzen verir, onu ikilemlerden (= her türlü çelişkilerden) kurtarır, kendi ve çevresi ile barışık hâle getirir.

Kendi ile barışık hâle gelmek, kişinin duygu ve düşüncelerini ve de iradesini ilâhî iradeye teslim etmesi, Rabbinin emrini dinlemesi, Rabbinin kulunun eliyle iş görmesi = Rabbin kulunu kul-lanmasıdır.

Dışarı/çevre ile barışık olmak da aynıdır. = Kulun, Rabbin istediği gibi davranması = Rabbin kulunu kul-lanarak iş görmesidir.

Böyle bir imanda kul da mü’mindir Rab da. (El-Mü’min). (= İki M/mü’min iyi anlaşırlar.) El-Mü’min, mü’mine aslâ ihânet etmez ama mü’min, El-Mü’min’e bazen ‘hainlik’! edebilir ama bu iman, sürekli sâlih amelle, ibâdet ve zikirlerle beslenirse, ‘ihânet’ azalır.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlüne ihânet etmeyin (= lâ tehûnullahe ve-r rasûl). Yoksa bile bile emanetlerinize ihânet etmiş olursunuz.” (8/27.)

Hayat, bize emanettir ve bu hayat, içerde, duygu ve düşüncelerle; dışarıda da, davranışlarla (sosyal/siyasal ilişkilerle) yaşanır.

İçerde ve dışarda (= bireysel, psikolojik, toplumsal ve siyasal hayatımızda) sıkıntılar (= sorunlar) yaşıyorsak, imanımızı gözden geçirmeli ve “yeniden iman”! etmeliyiz. Eğer ailevî, sosyal/toplumsal, siyasal/ideolojik baskılarla (= yönlendirmelerle) iman etmişsek, bu baskılar (= bu yönlendirmeler, bu iman) bize huzur vermez.

İman, iç ve dış baskı ve zorlama olmadan, özgür ve gönüllü bir tercihle ulaşılan bir kabul ve şehâdettir. Bu kabulde (şehâdette), fıtrat otomatik olarak devreye girer ve kişiye yaptığı hiçbir hareket (duygu, düşünce ve davranış) zor gelmez. 

“O halde yüzünü/yönünü hanîf olan dine (= uyumlu ve sistemli düzene) yönelt!, çevir!. (= o dinde/düzende ikâme/t et!, karar kıl!.) (O din, Allah’ın) insanları (üzerinde) yaratmış olduğu fıtrattır. Allah’ın yaratmasında herhangi bir değişme olmaz. Kayyûm olan (sabit olan, değişmeyen) din budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” (30/30.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET