HUZUR ve MUTLULUK

"Tadmainnül Qulûb" : Kalplerin tatmin (mutmain) olması ya da kalpleri tatmin (mutmain) olanlar. Bu deyim, 13/Rad, 28. âyette iki kez geçer; âyet, “elâ!, bizikrillahi tadmainnül qulûb” = Dikkat edin!, kalpler, ancak Allah’ı zikr ile mutmain olur.’ diye de biter. 

Yıllarca “zikir = tesbih” çektim!, kalbim mutmain olmadı; sonradan anladım ki buradaki zikir (= Allah’ı hatırlama), Allah için “bişeyler” yapma; tatmin (mutmainlik) de, mutluluk ve huzur demekmiş!.

Mutluluk (ve huzur), bikere elde edilince, kaybedilmeyecek donuk ve statik bişey değil; sürekli uğrunda çaba sarf edilecek, edilmesi gereken bişey.

En büyük zikir, namazdır ve namaz, kötülüklerden uzaklaşmak ve iyilikler yapmak için kılınır. “inne’s salâte tenhâ anil fehşâi vel münker; ve le zikrullahi ekber...” ... Allah’ı zikir çook büyük, en büyüktür. (ekber bişeydir.)!. (29/45.)

Elime tesbihi alıp da günde bin kere Allah dememin, "yatıp-kalkmamın"! neresi büyük?!. (Bunları (tesbihi ve namazı) aslâ hafife almıyorum ve gerekli de görüyorum ama burada söylenen = söylenmek istenen bunlar değil.)

Ne?!.

Sürekli Allah’ı (Rabbini) hatırında tut!, kötülükleri terk et! ve yapman gereken iyilikleri = sâlih amelleri yap!; onları yaptığında da = o ânda da (kötülükleri terk ettiğinde de, iyilikler yaptığında da) mutlu olur, huzur bulursun; daha da önemlisi, o yaptığın (ve terk ettiğin) şeyler seni gelecekte de (ilerde de) mutluluğa = huzura taşır/taşıyacaktır; esas mutluluğu = huzuru da o zaman yaşayacaksın!. Cennet, bu mutluluğun ve huzurun en ideal mekânıdır, unutma!. 13/29’da da böyle yaşayanlara, “... tûbâ lehüm, ve hüsnü meâb = güzel gelecek ve mutluluk onlar içindir.” müjdesi verilir. 

Eğer zikir, sadece oturup tesbih çekmek olsaydı, Efendimiz ve diğer Elçiler o kadar zorluğu çekmezlerdi, değil mi?!. Gençliğimde Şazeli şeyhi Abdulkadir Es-Sufî’nin (Ian Dallas'ın) bir sözünü ezberlemiştim; o söz : “Zikrin kesâfeti muharebe öncesinin levâzımâtındandır.” idi. Çook zikir, insanı muharebe (mücadele) öncesinde, muharebeye (mücadeleye) hazırlar, hazırlamalı; zikir insanı “uyuşturmamalı, diri/canlı tutmalı”!.

Huzur ve mutluluk, kolay kazanılan bişey değildir; onlar için çook çaba sarf etmek, çook çalışmak gerekiyor; çalıştıkça da nisbî mutluluk (huzur, tatmin/mutmainlik hâli) gelir, geliyor, gelecek; “tam mutluluk” da cennette, bizi bekliyor olacak inşaallah; ama, beni burada para, prestij vb. şeyler mutlu ediyor diyorsak, o zaman 13/18’e bakalım!; orada, “Rablerinin emrine uyanlar için çook güzel bir gelecek vardır; O’na itaat etmeyenler de, kurtuluş fidyesi olarak dünya dolusu malı, bir o kadarını daha verseler, başlarına gelecek o kötü gelecekten (huzursuzluk ve mutsuzluktan) kendilerini kurtulamayacaklardır...” buyrulur.

Mutluluk ve huzur, dolayısıyla tadmainnül qulûb, bizim ‘burada ve şimdi’ emek vererek ilmek ilmek ördüğümüz “bişeydir”, ona o emekleri verirken de (onu örerken de) mutlu oluruz, -- ki bu, aynı zamanda anlamlılık ve bir amaç için yaşamaktır --,  ama esas ve kalıcı mutluluğu onu örüp-bitirince (= ölünce) elde ederiz, edeceğiz; vesselâm.

(Not : Zannımca Aristo böyle bir mutluluğu, mutluluk anlayışını hiç tanımadı; o da: hayatın amacı ve anlamı mutlu olmaktır, diyordu; Eudaimonia Etik’i de bunun için yazmıştı.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET