DİLDE MECAZ

Mecaz, dilin = kelimelerin “şeyleri” (= olgu ve olayları, varlıkları) doğrudan anlamlandırmakta, anlatmakta, aktarmakta ve açıklamakta zorlandığı durumlarda başvurulan ve yine dilin içerisinde olan bir yöntemdir.

Dil, bilgiyi taşır; taşırken de o bilgiyi (= gerçeği = hakikati) hem açıklar = açığa çıkarır hem de örter = gizler; mecaz, dildeki bu örtünün (= perdenin) biraz aralanmasına yardım eder.

Hakikat, bize hep (= her zaman) perdelidir, örtülü verilir; Onun perdesi tam açılsa, “yanarız”!. Efendimizin Mî’rac’ında Cebrail’in : ‘Ben artık daha öteye gidemem” dediği durumu ve Efendimizin de Rabbi ile arasındaki “son perdeyi” böyle de okuyabiliriz.

En nihâî hakikat, Rabbimizdir; O’nun İsimleri, Sıfatları ve Fiilleri de O’nun Zât’ını hem açan hem de örten birer perdedirler; son perde hiiç açılmayacaktır; O, bize cennette bile “selâm söyleyecektir”!. “selâmün kavlen min Rabbin rahîm.” (36/57.)

Pekiî, biz O’nu nasıl bileceğiz?!.

Kendimiz, sıfatlarımız, fiillerimizle O’nun Zât’ını, Sıfatlarını ve Fiillerini (= Esmâ ve Ef’âl'ini) “kıyas yaparak”; ama bu kıyası mutlaklaştırmayarak; hele de zâtımızı O’nun Zât’ına hiç mi hiç benzetmeyerek = antropomorfik bir Tanrı tasavvuruna izin vermeyerek...

Biz O’nun eseriyiz; eser, müessirine benzemez, O/ondan ontik/ontolojik bir parça da, parçaların toplamı/bütünü de değildir.

Ev yapıyor, makale, kitap yazıyoruz, vb...; ev, kitap, makale, bizden bir parça mı, biz mi, bize benziyor mu?!.

Biz (sınırlı) görüyoruz, Rabbimiz de (sınırsız) görüyor; biz (sınırlı) işitiyoruz, Rabbimiz de (sınırsız) işitiyor; (sınırlı) biliyoruz, Rabbimiz de (sınırsız) biliyor... En güzel (ve en Mükemmel) İsimler ve Sıfatlar O’na aittir. = “leHû-l Esmâ-ül Hüsnâ”.

Bütün bu “benzerliklere”! rağmen, Yaratıcı ile yaratılanlar (= yarattıkları) arasında kategorik ve ontik hiçbir benzerlik bulunmaz = “... leyse kemisliHî şey’ün...”. (42/11.) Bu (kısmî) benzerlikler bizim anlamamız içindir, aynî değil mecazîdir ve dil, bunu başka türlü ifâde edemez. Dilin (= âyetlerin) sadece zâhirine bakarak, antropomorfik bir Tanrı tasavvur etmek, ya da “Tanrı, tüm doğadır. Tanrı veya Doğa” (Spinoza ve Vahdet-i Vücut) demek, mecaz bilmemek, dilin ötesine (meta-dile) geçememektir.

Sabit, donuk, hareketsiz bir Tanrı’ya inanmıyorsak ve Tanrı’yı Ehad ve Samed biliyorsak, O’nunla ilişkide belli bir noktadan sonra dile (de) ihtiyacımızın kalmayacağı söylenir.

O’nu ifâde etmede, dil de dîl (= gönül) de acz içindedir.

“ve mâ kaderullahe haqqa kadriHî...” (39/67.)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET