MÎSAK

Mîsak : Sözleşme, anlaşma. Rabbimize ‘Kâlû : Belâ’da, ‘Elest Bezm’inde verdiğimiz söz. Elest Bezmi, Rabbimizin, hepimizin zürriyetlerini Âdem babamızın sırtından (= zahrından) aldığı ve yine hepimize : “Ben, sizin Rabbiniz değil miyim? = “Elestü bi Rabbiküm”? dediği ân.

...

“Elestü bi Rabbiküm?” sorusuna dikkat!. ‘Ben, sizin Rabbinizim’, denilmiyor; Rabbiniz değil miyim?, deniyor. İki ifâde arasındaki farkı, fark edin!. Ben, sizin Rabbiniz değil miyim? sorusu, sorulana (= bize) tercih hakkı verir. İkinci ifâde (= Ben, sizin Rabbinizim), haber ve yargı cümlesidir, kesin hüküm (yargı) bildirir. İlk ifâde, insana, insan iradesine (= insan özgürlüğüne) saygı; ikinci ifâde, bir tür dayatmadır.

...

Bu sorunun ne zaman sorulduğu, kelâm tarihini meşgul etmiş ve etmekte; genel kanaat, yaygın görüş olarak denilmiştir ki, bu misak, insan daha bedenen yaratılmadan, ruhlar âleminde gerçekleşmiş; her “insan”! orada Rabbine “Belâ = Evet” demiştir; insan, burada bedenen yaratılınca, ruhlar nerede stoklanıyorsa!, “o stoktan”! her bedene ruhu gönderilmektedir...

Bedensiz ruha, insan denir mi?!. Bedeni olmayan insan, aklını ve iradesini kullanabilir mi?!. İnsan, beden-ruh bütünlüğü değil mi?!.

...

A’raf Sûresi 11. âyet, “Sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra da meleklere Âdem’e secde edin!, dedik...”, der. Şekil verme, bedenle(n)medir. “Belâ = Evet” deme de, bedenle(n)meden sonradır. Bence!, kişi, bedenlenip, âkil-bâliğ olunca, “Elestü bi Rabbiküm?” hitabına muhatap olur; “Belâ = Evet” (ya da “Eşhedü = Ben buna = Senin benim Rabbim ve yegâne İlâh’ım olduğuna Şahidim.”) der. İlgili âyette de (= Elest âyetinde de : 7/172.) “... ve eşhedehüm alâ enfüsihim = insanların kendi nefisleri buna şâhit tutulur. ...” ve insanlar “Belâ = Evet” dedikten sonra, Sen de bize şâhit ol!. (Ya Rabbî) = “şehidnâ” derler; bu = misak, kıyamet gününde bizim bundan haberimiz yoktu; demeyelim diyedir. (7/172.)

Bu misak, biz bedenlenmeden önce = bizler ruhlar âleminde iken ise, hangimiz bu misakı = bu sözü hatırlıyoruz?!.

Hatırlayamadığımız bir misaktan nasıl sorumlu tutulabiliriz?!.

Bence! bu misak, bana göre! âkil-bâliğ olduğumuz ânda = herkesin aklı başına gelince = aklı ve iradesi kemâle erince yapılıyor, yapılmaktadır.!...

...

Rabbimize göre zaman yoktur, O’na göre önce ve sonra bulunmaz, tüm önceler ve sonralar O’na göre “birdir = aynıdır”; O, zamanın hükmüne tâbi değildir, zaman O’nun hükmüne tâbidir!. Bizler zamanda geri gideriz ama bu geri gitmede, kendimizden geçeriz; kendimizden geçince de kendimizi = kendi bilincimizi kaybederiz. Bilincimiz kaybolunca, verilen sözün de (= sorumluluğun da) bihükmü kalmaz.

(Not : Bu yorum bana ait; nihâî ve kesin yorum değil; daha isâbetli, mâkul ve doğru yorumlara açığım. Bu yüzden yazının bazı yerlerine “bence” ibarelerini koydum. Bence’nin altını tekrar tekrar çiziyorum.)

Yorumlar

  1. Eyvallah, şekil verilme mevzuu üzerinde düşünmek gerek. Misak diye bişey olmu ise insan zihni ile el ilah'ın Rab sıfatı arasında gerçekleşmesi ilginç. Misak olup bitmiş bişey olarak değil de her daim ve her nefs için tekrar eden olarak düşünülmeli

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET