TOKAT
Bugün, on beş günde, en geç ayda bir telefonla saatlerce konuştuğum bir dostumdan okkalı bir tokat yedim. O tokadı yediğim ân afallamadım ama yaptığımız konuşmayı sonradan değerlendirdiğimde, yediğim tokadın şiddetini anladım. Konuşma, bilgi, irade ve amel eksenindeydi. Dostum benim cigara içtiğimi biliyor; bana : ‘sen cigaranın kötü bişey olduğunu bilseydin, onu içmezdin.’ dedi.
Ben, kendimi çoğu şeyi “bilmiş”! sanıyordum; üstelik bir de bilmekisteyenlericin.blogspot.com adında bir blog da oluşturmuş, orada da binin üzerinde yazı yazmıştım!.
...
Cigaranın kötü bişey olduğunu bilseydim, içmezdim; demek ki bilmiyormuşum, içiyorum.
Yaşadığım bu hayatın geçici olduğunu bilseydim, böyle yaşamazdım.
Âhiretin ebedî olduğunu bilseydim, çook daha dikkat ederek yaşardım.
Kitâb’ın doğru söylediğini bilseydim, ona göre yaşardım.
Namazın (= salâtın) “iyi bişey”! olduğunu bilseydim, ona daha fazla özen gösterirdim.
Zekâtın beni temizlediğini bilseydim, biraz daha fazla temizlenirdim.
Bilginin eylemek, inanmanın yapmak (= salih amel işlemek) olduğunu bilseydim, başka türlü bir hayatım olurdu = böyle bir hayat yaşamazdım.
“Yâ eyyühellezîne émenû! lime teqûlûne mâ lâ tef’alûn. Ey iman edenler! Yapmadığınız, yapmayacağınız şeyleri niye söyler, yazarsınız?.” (61/Saff, 2.)
...
Çoğu şeyi bilmiyormuşum, bildiğimi zannediyormuşum; bu tokat, benim aklımı başıma getirdi. Bundan sonra bildiklerimi ‘sadece’! yazmayacağım, yapacağım = yapmadığım şeyleri yazmayacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder