DÜNYA ve ÂHİRET
Dünyanın olduğu gibi görülmesi, kim olduğumuza, dünyada niye bulunduğumuza bağlıdır. Herkes, dünyayı kendisinin “olduğu şekilde = kendi neyse o şekilde” görür.
Burayı (dünyayı) “cennet/asıl yurt ve çook önemli bir imkân olarak” görenle; burada “yabancılık hisseden” ona aynı bakmaz. Onu cennet görenler, ondan olabildiğince faydalanmak, haz almak isterler. Yabancılık hissedenler de ona “mesafeli” yaklaşırlar ve derin bir “sıla/vatan özlemi” çekerler.
Birinciler, unutkanlar (= geldikleri yeri unutmuş olanlar); ikinciler, hatırlayanlardır. (Bu kavramların dindeki karşılığı nisyan = unutma ve zikir/tezekkür = hatırlamadır.)
Unutanlar için âhiret, cennet olamaz, çünkü onlar burayı cennet bilmişlerdir.
Bu işin aslı, taâ “isimlerin öğretilmesine” kadar gider. Öğrendiklerini unutanlar, dünyaya dalıp-gidenler; hatırlayanlar, âhiret için çalışanlar; çok azı da hatırlamak için çaba sarf edenlerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder