TEKLİF

Teklif, öneri. Mükellef, tekellüf, külfet aynı kök. Ef’âl-i Mükellefîn, mükellefin fiilleri. Teklif, akıl ve irade sahibi varlığa (insana) sunulur; teklifte, zor/zorunluluk, mecburiyet yoktur.

“innâ aradnel emânete ale-s semâvâti vel ardı...” Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar onu yüklenmekten kaçındılar (= feebeyne), korktular (= feeşfaqne); onu insan yüklendi; o, zâlim ve cahildir.” (33/72.)

Şeytana secde teklif edildiğinde o da “ebâ vestekbera” hâli yaşadı; buradaki ebeyne ile şeytanın ebâ hâli sanki benzer!. Feeşfaqne’yi korktular şeklinde çevirmişler; bu korku bence endişe içeren bir korku. İnsan, zalûm ve cehûl olduğu için bu emaneti üstlendi. Zalûm ve cehûl olmayanlar (belki de korkak = ürkek olmayanlar), emanetin hakkını verdi, veriyor, verecek.

...

Bana bişey teklif edilmedi demek mümkün mü? Zalûm ve cehûl olunursa, mümkün.

...

“Sonra kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Kitâb’ı miras kıldık. Onlardan bir kısmı kendilerine zulmeder, bir kısmı ortalama bir yol tutar, bir kısmı da Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçerler. İşte büyük fazilet (fadl) budur.” (35/32.)

Teklif, (akıl ve) irade ile doğrudan alâkalıdır. Küllî irade, mutlak ve tekvînî; cüz’i irade ise nisbî ve teklîfîdir. (Teklifte, teklif eden ve o teklife muhatap olan olur; teklif eden, Melik'tir = Kral'dır; O Melik, insana bu emametle halifelik teklif etmiştir.) Nisbet de Mutlak'a (başka bişeye) göredir; kendi başına nisbet olmaz = nisbetin kendi başına varlığı bulunmaz. Nisbeti (cüz’i iradeyi) yok saymak (= cebriye), teklifi (= sorumluluğu, dolayısıyla hesabı) anlamsız kılar.

Bana emanet teklif edildiğini hatırlamıyorum denirse, ya yeterince zikir, tezekkür (tefekkür) edilmiyor, ya da “başka şeylerle/işlerle” fazla meşgul olunuyor, emanet sorumluluğu unutuluyor, demektir.

Bu emaneti hepimiz üstlendik. Âyette (35/32) belirtildiği gibi, kimimiz kendimize zulmediyor; kimimiz orta biyol tutuyor; kimimiz de öne geçiyor, önden gidiyor.

Bu teklif (= emanet), eskilerin tabiri ile teklif-i mâ lâ yutaq = çook ağır, üstesinden gelinmesi mümkün olmayan bir teklif değil. Rabbimiz, kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez = “lâ yükellfullahü nefsen illâ vüs’ahâ.” (2/286.). O, kimseye zulmetmez.

Teklif, mükellefe elbette belli oranda bir külfet yükler; külfetsiz teklif olmaz ama külfet var diye tekliften (= sorumluluktan, yükümlülükten) kaçınmak (= ebâ), şeytanın adımlarına uymaktır. Elbette insan olmamız hasebiyle endişemiz, korkumuz (= eşfaq) olacak ama endişe, korku galip gelir de sürekli makas değiştirirsek irademiz (= insanlığımız) yalama olur; böyle bir durum, ihlâsla = samimiyetle = kararlılıkla = güvenle (emn ile, iman ile) bağdaşmayan bir tutum olur.

Âdem (a.s.) ve Havvâ Vâlidemizin, söz dinlemeyince!, “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ” (7/23.) demeleri ile (“daha önce Âdem’e de ahid verdik ama O unuttu, Onu azimli bulmadık.” 20/115.) bizim emanete sahip çıkmayarak nefsimize zulmetmemiz benzer görünüyor. 

Hiçbir şekilde tekliften kaçış yok; tekliften kaçış, insan olmaktan kaçıştır; kendi adıma, en azından orta yolu bari tutturabilsem!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET