DİN

Din, Tanrı ile (= Allah ile) diyalojik ve aşkın ilişkidir.

“Kullarım, sana Ben’i sorarlarsa bilsinler ki Ben, onlara yakınım. Bana duâ edenin duâsına karşılık veririm. O halde onlar da Benim çağrıma (dea’vet-et deânî) uysunlar, Bana gerçek anlamda iman etsinler = Bana güvensinler. Böylece (belki)! irşad olurlar = rüşde ererler.” (2/Bakara, 186.)

...

Kütüphanecilik (şimdiki adıyla Bilgi ve Belge Yönetimi) bölümüne girdiğimde, Prof’a, ilimlerin sınıflaması neye göre yapılıyor ve din burada nerede duruyor, diye sorduğumu hatırlıyorum. Dewey Onlu Tasnif (DOS), bilimleri 000-999 arası bir skalada gruplar; 200 dindir, 297 de İslâm Dini. Doktorada Sorumluluk çalıştım; jüri, bana, dinle bilimi karıştırmışsın, dedi; ben de sorumluluk, ‘dinî duygu’ olmadan temellendirilemez dedim ve ‘tezimde = hipotezimde’ ısrar ettim.

Din konusunda kanaatim hâlâ değişmedi. Bence din, en geniş dairedir; bütün diğer disiplinler (siyaset, hukuk, felsefe, psikoloji, dil, sanat, teknoloji vs.) dinin altında sınıflandırılmalıdır. Böyle bir sınıflama sistemi, bilim anlayışında da paradigma değişimine yol açar. LC’de de (= Library of Congress) DOS benzeri mantık geçerlidir; ikisi de batılıdırlar ve seküler din anlayışlarının ürünüdürler.

Din, bizim felsefe, sanat, siyaset vb. etkinlikler yapmamızı yasaklamaz ama tüm bu alanlara insanların özgür tercihlerini dikkate alarak “müdahale”! eder (= ilkeler koyar); dinde ikrah = zorlama olmaz ama siyaset, hukuk gibi disiplinler zora = güce dayanırlar.

Özgürlükle anlamlılık arasındaki ilişkiyi sadece din kurar; özgür insana, "bu özgürlük niye?", diye sorar = sordurur. Özgürlüğün çılgınlığa, anarşizme ve zulme dönüşmemesi için zor kaçınılmazdır.

Zor, içsel olursa, gücünü vicdandan; dışsal olursa, toplum ve devletten alır. Dinin topluma ve devlete müdahalesi iknâya dayanır; toplumun ve devletin düzeni bozulursa, siyasal sistem din adına değil, hukuk ve (toplum) düzen/i (= devlet) adına bozguncularla mücadele eder, zor kullanır ama bunu dine fatura edemez; ederse, o devlet dinî = teokratik bir karaktere bürünmüş olur. 

Bu, din ve devletin ayrılması = lâiklik demek değildir, aksine dini en geniş şemsiye olarak görme ve dine hak ettiği yeri vermedir. Bu genişliği, “bu adamın dini = mezhebi geniş!, ne olsa gider = post-modernizm” şeklinde de anlamamak, algılamamak, “Rabbin koyduğu ilkelere bağlı kalmak ve O’na karşı sorumlu” davranmak şeklinde anlamak ve algılamak gerekiyor.

Dini, dar bir çerçeveye (özel alana/hayata, sadece itikâdî ve ibâdî meselelere) sığdırmak da onu hayattan soyutlamak; itikâdın ve ibâdetin hayatla ve Allah’la bağını koparmaktır.

Din, hayattır; hayat da bize, El-Hayy-ul Qayyûm’un armağanıdır, lütfudur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET