SUÇ ve GÜNAH

Suç, toplumsal; günah, ‘kişisel’!.

Günaha kişisel dememi açıklayacağım; önce suç. Suçun toplumsallığı, içinde yaşanılan toplumun (toplumsal-kültürel) değerlerine, değer yargılarına ve mevcut yasalarına aykırı davranışların sonucundan kaynaklanır. Davranışlarımızın toplumsal-kültürel değer yargılarımıza ve yasalara uymadığını anladığımızda suçluluk duygusu; vicdanımıza (= fıtratımıza) uygun olmadığında da kendimizi günahkâr hissederiz.

Suç, topluma (insanlara) karşı; günah Rabbe (vicdana!) karşı işlenir. Rabbimizi “dışarıda göremediğimiz”! için ve O bize bizden daha yakın olduğu için, ‘vicdanı Rab olarak’ aldım!. Vicdanı olan bunu rahat/kolay anlar; vicdanı körelen anlamakta zorlanır. Bu, Rabbi hâşâ küçülterek! O’nu insanın içine sığdırmak! değil, Rabbin kişiye yakınlığını ve kişinin Rabbine karşı sorumluluğunu vurgulamaktır.

Kendinin = vicdanının bilincinde = farkında olan insan, olabildiğince az günah işler. Bu (hâl), suç oranlarını da düşürür. Ama kişi yasaları, toplumsal-kültürel değeri benimseyememiş ve içselleştirememişse başka.

Kişiyi kendi yapan, ona kimliğini, kişiliğini kazandıran yasalar ve toplumsal-kültürel değerlerse, o kişi “kendi” değildir, dışardan “kurulmuş, oluşturulmuş” biridir. Kendi olmak, ‘dış etkileri’ akıl ve vicdan terazisine vurarak, karar vermek = reddetmek veya benimsemektir. İnsan, akıl, irade ve vicdan (kalp) varlığıdır; dayatmalar (ikrah) insanı, insanlığından çıkarır. Din (de) ikrahı (zoru, dayatmayı) yasaklar; önerisini/teklifini sunar, kararı insana bırakır. Eşhedü, ben (e), kendi aklımla bildim ve kendi irademle seçtim (şâhid oldum) demektir. Eşhedü’yü vicdanımıza anlatamıyorsak (yediremiyorsak), günah (ve suç) işlemeye devam ederiz; “otokontrol, içdenetim mekanizması” oluşturamayız. Kişinin kendine (vicdanına, Rabbine!) karşı sorumluluğu ve saygısı yoksa, topluma (ve devlete) karşı da sorumluluğu ve saygısı olmaz, kimseye saygı duymaz.

İdeal olan, vicdanın kabul veya reddettiğini toplumun (devletin); toplumun kabul veya reddettiğini de vicdanın kabul veya reddetmesidir; yâni, bireyle toplumun (psikoloji ile sosyolojinin) uyumudur ama maalesef bu %100 mümkün olmuyor ve kişiler bu uyumsuzluğun içinde “kendi kimliğini” buluyor; kimi kayboluyor, kimi de kendi oluyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET