HAKİKAT ARAYIŞI

Hakikat, Hakk’tan ayrı değildir.

Yaşadığımız dünya, hakikat dünyası değildir, “sanaldır, rüyadır.”

Aranmadan, hakikate ulaşılamaz. Hakikati bulanlar, arayanlardır ama her arayan da hakikati bulamaz. Hakk, hakikati arayanın samimiyetine göre Kendini (= Hakikati) buldurur; hakikati bulan!, “ben hakikati buldum, hakikate erdim” diyemez!.

Hakikat, dondurulmuş gıda gibi değildir.

Bu ifadeyi mideye giren gıdalar için kullanırız ama ben, bu kavramı “Hakk= Hakikat Bilgisi” için de kullanmak istiyorum. Sanki Hakikat, (Hakk, Kur'ân) 1400 küsür yıl önce indi ve orada, o zamanda dondu da biz O “Dondurulmuş Hakikati” bugün “dondurulmuş hâli ile” kullanıyoruz gibi!. Oysa, Hakk (= Hakikat) bizatihî = kendinde zaman ve mekân üstüdür, hep tazedir. O Hakk (= Hakikat) bize temas edince = bizim sıcak ve canlı hayatımız ile buluşunca, biz taze Hakikat ile tanışırız.

"Yaşadığımız dünya, hakikat dünyası değildir, sanaldır, rüyadır.” cümlesi izah gerektiriyor. Hakk (= Hakikat) bulunmazsa, gördüklerimiz (yaşadıklarımız) oyun ve eğlencedir (57/Hadid, 20); Hakk (= Hakikat) bulunduğu ân’da, onların hepsi “hakikat” (gerçek) olur ve Hakk’ın yarattığı şekilde kullanılır = değerlendirilir.

...

Hakikat, söze dökülebilecek, söylenebilecek bişeyse!, hiç kimse o hakikati söyleyemez ama söylemeye çalışır, gayret eder. (çalışır, çalışır, çalışır ama yine de söyleyemez; belki sadece işaret eder!. Tanrı da Hakikati bize âyetlerle işaret ediyor; “tam söylemiyor”!. (Âyet, işarettir. Hakikat, sadece Tanrı’da tamdır.) Buradaki ‘tam söylemiyor’u, biz tam anlayamıyoruz şeklinde de okuyabilirsiniz; tam anlasaydık, tam anlayanlar tanrı olur, Tanrı’ya kafa tutarlardı. İnsan, hakikati tam bilmediği, anlayamadığı halde bile yine Tanrı’ya kafa tutuyor!)

...

(Hakikati) Bilen!, bildiklerine oranla bilmediklerinin çokluğunu bilen; ne kadar çook şey biliyorsa, yine de bilmediklerinin çoook olduğunu gören ve her şeyi Bilen Bir’ine inanandır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET