ALGI, DUYGU ve BİLGİ

Dış dünyadan beş duyu (organımız) ile aldığımız sinyallerin ilk hâline algı (= perception); bu algıların bizde olumlu-olumsuz etkisine (= effection) ve de tepkisine (= reaction) duygu; algıların ve duyguların nedenlerini sorgulamaya da bilgi diyoruz. Deneyimlenmiş duygular ile eski bilgiler hafızada saklanır; yeni algılar geldikçe, yeni duygulara ve bilgilere dönüşür. Eski algılara benzer (yeni) algılar gelince, eski duygulara benzer duygular harekete geçer. Eskiden yaşadığımız duyguları bilgi ile analiz edip kontrol etmişsek, yeni duygularımızı da kontrol edebiliriz; onlar hakkında bilgimiz yoksa, sürekli korku, kaygı vb. duygular yaşamaya devam ederiz. Korkunun nedenini ve sonucunu sorgulamamışsak, sevincin kıymetini/değerini de bilemeyiz. Zıt duygular, birbirlerini “anlamlı” kılarlar. Korku yoksa, sevinç/neşe değersizleşir; cehennem yoksa cennet; cennet yoksa cehennem. Cennet ve cehennem, şu an bizde bir bilgi değil, duygudur. Buradaki acılar nüve olarak cehenneme; sevinçler de cennete karşılık gelir. Cennetin ve cehennemin bizde somut bilgi olması için “gözlemlenmesi, deneyimlenmesi” şarttır. Biz, burada onları gözlemleyemediğimiz için, “onları yaratan veya yaratacak olan Rabbin bize verdiği habere” inanırız. Bilgi bizde, ya bizim test ettiğimiz ve doğruladığımız hipotezin sonucunda oluşan “kesin yargıdan” ya da “güvendiğimiz B/birinin verdiği haberden” oluşur. Test ederek doğruladığımız hipotezin sonucunda oluşan yeni bilgi, önceki algılardan oluşan hafızadaki duyguların ve önceden test edilmiş hafızadaki bilgilerin, hiç test edilmemiş yeni algılarla harmanlanarak üretiminden oluşur. Hafıza sistemimize giren her yeni algıyı, ya önceki bir algımıza benzer görür, üzerinde düşünmeyiz ya da onu farklı görerek, önce “ürker, korkar”, sonra da sorgulayarak, üzerinde düşünür bilgiye dönüştürürüz. Haberle elde ettiğimiz bilginin duyulara konu olanları sorgulanabilir ama duyu dışı olanları sorgulanamaz; onlara, onları haber V/veren’e, ya inanır ya da reddederiz.

Bilgi, algıların beyinde (hafızada) tanınması (cognition), eski algılarla tanışması (recognition), yeni durumun idrak edilmesi; bunun sonucunda, ya tepki verilerek (reaksiyon/reaction) harekete (aksiyona/eyleme, action) geçilmesi ya da tepkisiz (duyarsız) kalınmasıdır. Tepki (reaksiyon) genelde bilinçsiz ve güdüseldir; etki (eylem/action) ve tepkisizlik (duyarsızlık) ise bilinçli ve duygusaldır.

Kişide eylemi salih yapan, bilinç ve bilgi değil imandır; bilgi yanlış olabilir ama imanda yanlışlık olmaz. Buradaki iman, ‘dinin imanı (inanç)’ değil, kişinin imanı; -- hasta birinin doktoruna ya da bir konuda bilgisi olmayanın o konuda uzman olan birine güvenmesi = inanması gibi, -- kişinin kendi bildiğine, bilgisine inanması ve bilgi V/veren’e güvenmesidir.

Bilimsel bilginin büyük kısmı da böyle bir imana = a priori bilgilere (= ön kabullere, herkesçe kabul edilen temel önermelere, mevcut paradigmalara) ve geçmiş tecrübelere dayalıdır; yeni bilgiler, ya bu ön kabullerin üzerine bina edilir ya da başka ön kabuller (paradigmalar) inşâ edilir; hiçbir bilgi temelsiz olmaz. İnsan hafızası doğuşta “sıfır, boş” (= tabula rasa) olsa da, o hafıza, içine doğduğu “kültürün ve çevrenin” (aile, okul vb.) ürünleri ile inşâ edilir. İçine doğduğu kültürün ve çevrenin oluşturduğu temeli/yapıyı yıkıp da kendi yeni bir temel/yapı inşâ edebilen insan sayısı çook azdır; “dinî kültür” de buna dahildir. “Dinî kültüre” rağmen dindar olabilmek ve dindar kalabilmek, her insana nasip olmaz!. Taha Abdurrahman, islamîleşmiş, dînîleşmiş kültür ve İslâm, Din ayrımı yapar; Kitâb = Kur'ân dışında bize din diye gelen her bilgi (tefsir, hadis, siyer, fıkıh/fetvalar, gelenekler vb.), islamîleşmiş, dînîleşmiş kültüre dahildir, der.

Bu çağda yaşayan bizler, bu çağa ait algı, duygu ve bilgilerimizle Kitâb’a = Kur'ân’a yaklaşmalı, Ona buradan bakmalı, Ona bu çağın sorularını sormalı ve Ondan aldığımız cevaplara göre yaşamalıyız. Dünün bilgileri düne aitti/r; bugün bize, bugünün meselelerini çözen yeni (algılar, duygular ve) bilgiler lâzımdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET