KİTÂB, KUR'ÂN ve MUSHAF

Kitâb, KTB (كتب)’den yazılı “belge, yazıt”. Kur'ân, bu belgenin okunması; Mushaf, bu belgenin sahife hâline getirilmesi.

Herkes ve her şey Kitâb’dır; Kitâb’ın illâ harf ile yazılması şart değildir; harfler kelimeleri; kelimeler cümleleri; cümleler ma’naları oluşturur; ma’nasız bişey yoktur.

Kâinat, “yazılı” bir Kitâb’dır.

Kur'ân, bu “yazılı Kitâb’ın” okunmasıdır. 

Kur'ân-ı Kerim, Arap harfleri ile yazılmış ilâhî Kitâb’tır.

Mushaf, bu Kitâb’ın Arap harfleri ile sahifelere yazılmış ve iki kapak hâline getirilmiş şeklidir. 

Kitâb henüz “tamamlanmadan” okunan Kur'ân, Mushaf değil, Kâinat Kitâb’ı (biz, siz...) ve “o zaman kadar” inen Kur'ân’dır; “zélikel Kitâb’u lâ raybe fîh...” denilen, Allah-u A'lem, budur. 

“Tamamlanan Kitâb’ın (= bugün size dininizi tamamladım), Mushaf hâline getirilmesi, Efendimizin vefatından sonradır. İlk üç Halifenin en önemli işi Kur'ân’ın Kitâblaştırılması = Mushaf hâline getirilmesi olmuştur. Bu Kitâb’larda = Mushaf’larda okuyuş farklılıkları (Kıraat-ı Seb’a ya da Ahruf-u Seb’a) vardır; bu farklılıklar anlam farklılığını değil, anlam zenginliğini ifâde ederler. Meselâ, Hz. Ömer Efendimizin cem ettirdiği/toplattığı Mushaf’ta Fatihâ Sûresi son âyet,  “sırata men en’amte aleyhim gayr-il ma’dúbi aleyhim ve gayr-ed dâllîn.” şeklinde okunur. (Ayrıntı için bknz. Kitâb’ül Mesâhif. İbn Ebî Dâvud. Ankara Okulu Yayınları, 2018. s.77.) Bunun gibi farklı okuyuş şekilleri biçok surenin biçok âyetinde vardır. Kitâb’ın harekelenmesi ve durakların (sacâvent) belirlenmesi daha sonradır. Secâvend, H.6 asırda yaşamış Mahamned b. Tayfur Es-Secâvendî tarafından yapıldığı için bu adi almıştır.

Biz bugün Mushaf’tan Kitâb’a = Kur'ân’a giderken; ilk nesil sahâbiler, o gün Kitâb’tan = Kur'ân’dan (= hayattan) Mushaf’a gidiyorlardı; bu durum bizim işimizi güçleştirmektedir. Bu güçlüğü aşmak, Kitâb’ı sahih/doğru yaşanmış hayatla = Sünnetle buluşturmakla mümkün. Sünnetten bağımsız Mushaf = Kitâb okumaları bizi ‘Kitâb’ta ihtilafa’ düşürebilir. Eğer Kitâb’ın bağlamı ve maksadı iyi kavranırsa, ki bağlam tarih/dün, maksat gelecektir, ânda/şimdide yaşanan sorunlar ve bu sorunlardaki farklılıklar “tek bir noktaya/amaca” hasredilir. Hz. Ali Efendimizin, Kur'ân’ın zâhir ve bâtın ma’naları arasındaki dengenin Sünnetle = Efendimizin uygulamaları ile, hayat ile korunacağını söylemesi cidden çook önemli ve çook hayatîdir. Efendimiz geçmişten/dünden gelen bazı uygulamaları iptal, bazılarını ta’dil, bazılarını da ibkâ etmiş/bâki kılmış = aynen korumuş, bazı uygulamaların kaldırılmasını da zamana yaymış, tedricî olarak kaldırmıştır. Tedricîliğe çok evlilik ve kölelik; ibkâya muharrem orucu; iptale faiz/riba; ta’dile namaz ve hac ibadetleri örnek verilebilir.

Kitâb = Kur'ân = Mushaf, Efendimizin hayatından = Sünnetten,  kâinat kitabından ve yaşadığımız hayattan "ayrı/bağımsız" okunursa, ‘lastiğe/sakıza’ döner, anlam havada kalır, Kur'ân adına dinde bölünmeler artar ve herkes, kendi görüşüne (mezhebine, cemaatine) Kur'ân’dan deliller getirmeye başlar.

Gidiş/yöneliş, sanki son yıllarda buralara doğru seyrediyor!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET