GÂFİL
Kâfirden daha ehven ama kâfire de çok yakın bir kelimedir gâfil. Bize, “gâfillerden olmayın = ve lâ tekün minel gâfilîn.” tavsiyesinde bulunulur. (7/205).
Gaflet :
1. Dinî anlamıyla Hakk’tan habersizlik.
2. Çevremizde olup-bitenlerden habersizlik.
Genelde ikinci durumdaki gaflet, birinci durumdaki gaflete yol açar; ilk gâfletten “kurtulan”, zaten ikinciden de kurtulmuştur. Hakk’ın farkına vardığı hâlde, “yok böyle bişey”! diyene kâfir; her iki durumun farkına varamayana da gâfil denir; iki durumdaki gâflet, birbirini tetikler. Bazen ikinci durumdaki farkındalık ama olaylardaki bütünlüğü görememe, birinci duruma (Hakk’a) ulaşmak için bir perde işlevi de görebilir, görür. Çoğu bilim adamı = uzman, çoğu şeyin farkındadır ama bütünlükten uzak oldukları için Hakk’a ulaşma noktasında gâfildirler.
Gaflet, varlıktaki anlamı = hikmeti yakalayamamadır. Kişide gaflet perdesi yırtılırsa, Hakk “apâşikar” görünür/görülür ve zikredilir.
Yukarıda ‘biparçasını’ verdiğim âyetin tamamı ve son âyet ile sözü noktalayayım.
(Dikkat! Secde âyetidir.)
“Kendi kendine = nefsinde, tedarruan = alçak gönüllükle, hîfeten = çekinerek = korkarak (endişe ile) ve dûnel cehri = yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabb’ini an/zikret. Sakın umursamazlardan = gâfillerden olma!.
Rabb’ine yakın olanlar, O’na kulluk etmekten aslâ kibirlenmezler = büyüklenmezler; O’nu tesbih eder/yüceltirler ve (sadece) O’na secde ederler.” (7/205-206)
İşte bunlardır gaflet perdesini yırtanlar.
Yorumlar
Yorum Gönder