BAŞLANGIÇ ve SON

Başlangıç ve Son’a, Bidâyet ve Nihâyet, Mebde ve Meâd ya da Ûlâ ve Âhira de deniyor.

Bismillah. 

Bu başlangıç, Oluş’un, Varoluş’un başlangıcı ama bu yazı ilk başlangıca kadar gidemeyecek. Modern fizik, ilk başlangıcı teoride bing-bang = büyük patlama ile açıklar; der ki, nerdeyse sonsuz küçük kütleli/hacimli ama buna karşın sonsuz yoğunluklu “bişey” patladı ve kâinat oluştu. Tabiî bu oluşum için milyarlarca yıl geçti. Canlılık ilk olarak organik bitkilerde, sonra hayvanlarda sonra da insanlarda evrimsel bir sürecin sonunda gerçekleşti...

Ben bu yazıyı daha sonraki bir zaman diliminden başlatacağım ama Bismillah kelimesi ile biraz daha geriye gideceğim. Bismillah’da, bir harf-i cer, bir isim, bir de Allah ‘kelimesi’ var. Harf-i cer, ile (vasıtasıyla) anlamında; isim, var olanların = varlıkların kendilerine verilen dilsel ad; Allah, ???.

Allah, hem İsim hem Zât. Allah adlı Zât’ın İsmi. Bu İsim olmasa biz O’nu = O Zâtı bilemeyiz.

İsimlendirme = isim verme, hem bilme hem de bilgilendirme içindir.

Bismillah, Allah’ın İsmi ile, Allah İsmi adına demek. Burada Allah’ı İsim olarak değil Zât olarak okuduk; O’nu = Allah’ı Zât olarak değil de İsim olarak okursak, ‘İsmi Allah (Olan’ın) İsmi ile’ = ‘bismi ismillah/ismi Allah’ demiş oluruz ki, bu totolojidir. Kitâb’ta Allah (İsmi), başında isim kelimesi olmadan tek başına ya da bir harf-i cer ile de kullanılır. İlâllah, Billah, Tallah, Indellah, Fillah vb...

Tüm varlıklara isimlerini O verdiği gibi, Kendi Zât’ına da İsmini O/Kendi vermiştir. Varlıkları yaratması ve Kendine İsim vermesi, BİLİNMESİ içindir.

...

İnsanın başlangıcı = oluşu = var oluşu, ‘bize göre’ çok sonradır. Biz var olmadan ‘önce’ biçook şey var edilmiş/yaratılmıştı. 2/Bakara, 30 ilâ 39. âyetler bizim var oluş sürecimizi anlatır. “Rabbin meleklere Ben yeryüzünde bir ‘halife’ yaratacağım dedi.” (Demek ki) Biz yaratılmadan melekler yaratılmıştı. Halifenin iki anlamı var : 1) En son yaratılan. 2) Birinin yerine geçerek yöneticilik yapan = vekil. Allah-u A'lem, Rabbimiz Âdem’i yaratmakla Kendine vekil yaratmayı murat etti, melekler de buna itiraz etti. Meleklerin cevabı : “Biz Seni Hamd ile tesbih ediyor = yüceltiyor ve takdis ediyorken, Sen yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?!.” Allah (da) : “Ben sizin bilmediğimizi bilirim.” diyor.

...

Aradan kaç milyon ya da milyar yıl geçti bilinmiyor ve Âdem yaratılıyor, “insan, henüz anılmaya değer ‘bişey’ değilken üzerinden çoook zaman = hîynun min-ed dehri, geçmiştir.” (76/İnsan, 1).

Ve Âdem’e “tüm isimler” öğretiliyor. İsimler, yaratılan varlıkların ve Yaratıcının bilgisidir.  Sonra Âdem’e öğretilen bu isimler meleklere arz ediliyor ama melekler bu “isimlerin hepsini” bilemiyorlar; “Sen tüm kusurlardan münezzehsin/tertemizsin, Senin bize öğrettiklerin dışında biz bişey bilemeyiz; Sen Âlîm ve Hakîmsin.” diyorlar.

Hitab, Âdem’e yöneliyor. “Ey Âdem!, sen söyle isimleri!.” Âdem, (kendisine öğretilen) tüm isimleri sayınca, Allah : “Ben, size göklerin ve yerin gaybını, gizlediklerimizi ve açığa vurduklarınızı bilirim dememiş miydim?!.”

Bunun üzerine meleklere, “Âdem’e secde edin!”, diye emrediliyor; iblis dışında tüm melekler secde ediyor.

İblis dışında tüm meleklerin secde edişi, Âdem’in bilgisine saygıdan, ibâdet değil. İblis, bu bilgiyi değil toprağı öne çıkarıyor; o topraktan, ben ateşten yaratıldım diyerek secdeyi reddediyor (Bknz. 7/A’raf, 12.); büyüklenerek kâfirlerden (gerçeği örtenlerden) oluyor.

Âdem’e : “Burada yaşa!, ama sakın haâ ‘şu ağaca’ dokunma!, yoksa (sen de) zalimlerden olursun.” deniyor...

Şeytan, eski adıyla iblis, gözden düşmesinin sebebini Âdem gördüğü ve kendinin haklı olduğunu = Âdem’den üstün olduğunu ispatlamak için Âdem’e musallat oluyor ve onu kandırıyor...

Burada bazılarının dediği = iddia ettiği gibi Rabbimiz Allah’ın (hâşâ) bir “hesap hatası” yaptığı; yine bazılarının dediği = iddia ettiği gibi “risk aldığı” filan söz konusu edilemez. Sonsuz! kâinattaki düzen söz konusu olduğunda, insanın (ve şeytanın) yeryüzünde fesat çıkarması ve kan dökmesi (yeryüzünde yaşanan zulümler ve kötülükler), okyanusta bir damla mesabesinde bile değildir; O’nun kontrolünden çıkmış hiçbişey yoktur; “olup-bitenler”, insanın denenerek/seçilerek halife olması ile alâkalıdır ve kontrol altındadır; daha ilk başta Rabbimiz : “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti; O’nun planında zerre kadar bir sapma yoktur.

(Bazıları, ben de dahil, hâlâ cennette o yasak ağaçla denenen, buraya düşmeyen insanların = Âdemlerin de var olabileceğini düşünüyor/um. Buraya gelen = burada olan herkes, oradaki denemeyi kaybederek geldi, bu kesin.)

Buraya gelenleri bilgileri aldattı; arzuları bilgilerine galip geldi, mevcut bilgileri onları kurtaramadı ve düştüler. Düşünce, “yeni bilgilere” ihtiyaç duydular ve yine Rablerine yöneldiler, O’ndan “yeni kelimeler” aldılar ve onlarla O’na pişmanlıklarını sundular = fe tébe aleyh. (2/37.)

Burada da deneniyoruz; buradaki yasak ağaçlar haramlar. Buradaki deneme süresi bitince, kim sadakatli bir halife, kim sadakatsiz bir halife olmuş bakılacak; bunlar amel defterlerimizde de kayıtlı/belgeli; kimse itiraz edemeyecek.

Sonuç : Halife olanlara = Söz dinleyenlere mükâfât = cennet ve Rızâ; nankör ve kâfirlere cezâ = cehennem ve gadap/azap verilecek ve herkes hak ettiğini bulacak.

Bütün oluş = var oluş, bunun için mi?!.

Evet. 

Bu sahne, 39/Zumer Sûresi son sayfa ve son âyette “sergileniyor”; herkes hakkında hakk ile = hakkâniyet ile = adâlet ile hüküm verildikten sonra sûre, “Elhamdülillahi Rabbil âlemin” ile sona eriyor.

Şükür Ya Rabbî! “alâ külli hâl” için.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET