ŞİRK

Şirk, Allah’a eş ve ortak koşma.

Şirkin, kutla, kutsallık anlayışıyla çok yakın ilişkisi var. 

Kutsadıklarımıza, kutsallık atfettiklerimize “taparız”!.

Kimi zaman görünür, maddî (= bizim gibi) varlıklara; kimi zaman manevî (= görünmez) varlıklara kutsallık atfederiz.

Görünür, maddî (= bizim gibi) varlıkları yaşarken kahramanlaştırarak (= hero), onlara “olağanüstü özellikler” atfederek; öldüklerinde de onların anıtlarını dikerek; görünmez (= manevî) varlıkları da (melekler, ruhlar, töreler = atalar kültü, vb.) gönlümüzde yücelterek = büyüterek ve ‘ölümsüzleştirerek’ kutsar/kutsallaştırır ve taparız.

Tapınma (= ibâdet), sadece Allah’adır.

Allah dışındaki varlıkların hepsi, Allah’a kuldur, Allah’ın kullarıdır. Allah dışındaki varlıkları, Allah’a rağmen “aşırı kutsallaştırmak”, şirke yol açar. Allah’a en yakın olan Efendimiz bile abddır = kuldur = “abduHû ve RasûlüHû.”

Allah’a yakınlığı = Allah’a yakın olanları, O’na eş görmek ve ortak koşmak da şirktir. 16/Nahl, 57. âyette, O’nun meleklerini O’nun kızları olarak O’na yakın görenler kınanmıştır. 56. âyette de “mahiyetini bilmedikleri putlara” (onları kutsamak için) pay (= kurban) ayırıyorlar, denir. Kurban (= yakınlaşma), sadece Allah içindir, Allah’adır. Başkaları için “kesilen kurbanlar” (= verilen paylar), rüşvettir.

Dini Allah’a tahsis etmek = has kılmak, Allah dışında hiçbir varlığa ilâhlık payesi vermemek, onları kutsamamak (= onları Allah’a muhtaç varlıklar bilmek) ve onlara tapmamak, tapınmamaktır.

Kutsallığı, kut’u (= ızzeti ve şerefi) sadece Allah verir. = “qul : lillâhi-ş şefâatü cemîâ; leHû mülkü-s semâvâti vel ard...” (39/44.); Allah’ın verdiği kut’u (= ızzeti ve şerefi), Allah’tan bağımsız = izinsiz olarak Allah’a yakınlaşma ve yakınlaştırma (= şefaat) için kullanmaya kalkanlar, kutsal (= kut’lu) olamazlar; olsalar olsalar ‘hırsız ve arsız’! olurlar. Allah’ın verdiği kut’un (= ızzetin ve şerefin) kıymetini bilenler, zaten böyle bir işe kalkışmazlar; ama ondan (= o ızzetten, şereften) nasibi olmayanlar, onları O’na, insanları yakınlaştırmak (“liyukarribûnâ ilallahi zülfâ”, 39/3) için kutsallaştırır ve bundan menfaat elde etmeye kalkarlar; eskiden kâhinlik buydu.

Modern kâhinlere dikkat!.

Allah’ı gereği gibi takdir edemeyenler = ve mâ kaderullahe haqqa kadriH... (39/67.), Allah’ın yanı sıra, kendilerini Allah’a yakınlaştıracak putlar (= kutsallar) edinirler ve onlara tapınırlar (= ta’zim gösterirler).

Bunlar, cahildirler, akılsızdırlar, aptaldırlar!.

Yine de Rabbimiz bize : “Ey İman edenler!. Siz onların Allah dışında taptıkları putlarına (= kutsallarına) sövmeyin ki, onlar da bi taşkınlık edip sizin ilâhınıza = Allah’a sövmesinler...” buyurur. (6/108.)

“Her ümmete kendi yaptıkları süslü gösterilmiştir. Herkes O’na dönecek ve O, herkese yaptıklarını (tek tek) haber verecektir.” (hesap soracaktır.) (6/108.)

“Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman’a kul olarak dönecektir/gelecektir.” (19/93.)

Kutsallarımıza (= Kitâb, Peygamber, Melek, Beytullah/Kâbe, vb.; şa’r, şiâr, şeâir) kutsallıklarını veren, O’dur. Bunu bilirsek, hiçbir şeyi ve hiçkimseyi O’na rağmen kutsallaştırmaz ve O’na denk (ve ortak) görmeyiz.

Dinin ‘içindeki’ şirk, (sıradan) kutsalları EN KUTSAL’A (= Allah’a = Sübhân’a) denk ve eş/it görmekken; dinin dışındaki şirk ise, kutsal olmayanlara kutsallık atfetmektir; oysa, sekülerliğin herhangi bir kutsalının, kut’unun olmaması icabeder; çünkü kut, kutsal, dinseldir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET