BÜTÜN

İki tür bütün var :

1. Parçalardan oluşan (= parçalı), bölünebilen bütün.

2. Parçaları olmayan, bölünmeyen veya bölünemeyen bütün.

Bölünebilen, parçalanabilen bütün, bölününce (parçalara ayrılınca), bütünlüğü kaybolur.

Bölünemeyen, parçalanamayan bütün, zaten hiiiiç parçalanmaz, bölünmez, onun bütünlüğü hiiiiç kaybolmaz, yok olmaz.

İlki ile ikincisi arasında ontik farklar vardır. İlki, yaratılır; ikincisi, yaratır. İlkinin parçaları hem maddî hem de manevî olabilir. İnsan, bedenen (= madden) ve ruhen bir bütündür. Bedenini oluşturan parçaları (= organları), beden bütünlüğünden ayrılsa (= kopsa, kesilse), insan yine bir bütündür ama ruhun/un bir “parçası”! olan iman/ı ve ahlâk/ı insandan ayrılsa (= kopsa, kesilse), insan/ın bütünlüğü kalmaz; insan, insan olmaktan çıkar.

İkinci tür bütün, Tanrı’ya mahsustur, Tanrı (= Allah), “Samed’dir, lem yelid ve lem yûled, ve lem yekün leHû küfüven Ehad’dir.” Doğmama, doğurulmama ve Samed olma, bölünmeme, bölünememedir; “lem yekün leHû küfüven Ehad” de bölünebilenlere (Kendi dışında hiçbir şeye) benzememedir.

Vahdet-i Vücud ve Spinoza, bu iki bütünü birbirine karıştırıyor = bölünebilen (= parçalara ayrılabilen) bütünü, bölünmeyen, bölünemeyen (= parçalara ayrılmayan, ayrılamayan) bütünle “aynı ve özdeş” görüyorlar.

Yanlış yapıyorlar. 

Ehâdiyet de benzersiz Bir’liktir. O’nu bişeye benzer görmek de bi nevî şirktir. “Leyse kemisliHî şey’ün. = O’na benzer hiçbir şey yoktur.” (42/11.) O, Sübhân’dır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET