İHTİYATLI BİR YAZI : RAHMETLİ ALEV ALATLI

Yazı, ihtiyatlı olacak; çünkü,  rahmetli Alatlı’nın son 10-15 yılı, bende ciddî bir ‘hayal kırıklığına’ yol açtı. Alatlı’nın kitapları ile Yüksek Lisans yıllarımda (1990-92) tanıştım, ciddî şekilde “etkilendim”; doktorada da sıkı bir okuyucusu oldum (doktoram 2006’da bitti.) ama 2010’dan sonra ona ilgim gittikçe azaldı; kendisine Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü verilince de “tamam”! dedim.

Bu, neden böyle oldu?!. 

Alatlı’nın 2000 öncesinde kaleme aldığı kitapları (ki onlar : İşkenceci. Or’da Kimse var mı serisi olan dört kitap = Viva La Muarte. Nuke Türkiye. Valla Kurda Yedirdin Beni. OK Musti Türkiye Tamamdır ve Kadere Karşı Koy A.Ş. Schrödinger’in Kedisi : Kâbus ve Rüyâ.) ‘tam ve sıkı bir muhalif entelektüel duruşu’ ifâde ediyor idi; o yıllarda Alatlı, düşüncenin romanını yazıyor, dilimize yeni kelimeler katıyor veya bu kelimelere “yeni açılımlar, anlamlar” kazandırıyordu; aydın (entelektüel), nekrofili (ölü sevicilik), paçozlaşma, fuzzy (bulanık) mantık, afazi, bunlardan bazıları.

Kendi (alevalatli.com.tr/11 Eylül 2011) sitesindeki AA muhabirine verdiği röportajdan Alatlı’nın paçoz tanımı : “Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, küstah, peş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş...”

İktidardayız (= muktediriz) ama nekrofili olduk = insanları yaşatmak yerine ölüyor, öldürüyor ve ölüleri/ölenleri seviyoruz; diyordu; toplumu, siyaseti, yaşananları iyi “okuyordu”!.

Birbirimizle ortak bir dilde/dille anlaşamıyoruz, afazi olmuşuz diyordu.

Pozitivist bilim, klâsik Aristo mantığına (= ya, ya da’ya, siyah-beyaza) dört elle sarılmışken o, fuzzy (çok değerli, bulanık) mantığı (= hem, hem de’yi, ara kademeleri, tüm renkleri) savunuyordu. Schrödinger’in Kedisi : Kâbus ve Rüyâ kitapları buna (= yeni bilime, kuantuma) işaret ve hizmet ediyordu.

...

Rahmetlinin son olarak ‘Dünya Nöbeti’ kitabını okudum, ‘Batıya Yön Veren Metinler’ de elimin altında; ara ara da TRT2’deki (diğer kanallardaki)  söyleşilerine kulak veriyordum; onunla tamamen irtibatımı koparmamıştım ama eskisi kadar sıkı bir okuyucusu (takipçisi) değildim.

Niye?!.

Bir entelektüelin bilime (mantığa), topluma ve siyasete böyle “eleştirel ve farklı” bakarken/bakabilirken, “birden”! ‘siyasetin vesayetine’ yanaşması (= kapılması), benim için‘anlaşılır bişey’ değildi ya da onu sıradan entelektüel sınıfına sokardı, öyle de oldu. Bu ülkede, sağdan olsun soldan olsun, kendini aydın/entelektüel gören herkesin bişekilde devletle bir bağı/ilişkisi olmuştur; oysa ‘asıl aydın/entelektüel’ bağımsızdır, sürgündür, yalnızdır; ben entelektüel tanımını rahmetli Edward Said’den ve Cemil Meriç’ten böyle öğrendim; bir entelektüel, siyasetin (= iktidarın) ve ‘halkın’! yanında değil, hakkın, hakikatin veya adaletin yanında durmalıdır; doğruları söylemek ancak bu şekilde mümkün olur.

Maalesef, rahmetli Alatlı son döneminde ‘bağımsız, tarafsız ve eleştirel duruşunu’ kaybetti. Doğruları söylerken, yanlışları yapanları da gizledi. Her yasal hak, helâl değildir; helâlleşmek esastır derken bile. “İmar ruhsatı olan bir müteahhit, şehrin ırzına tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir.” derken; o müteahhitlere imar ruhsatı (yapı izni) verenleri gizledi, onlara bişey söylemedi, söyleyemedi; çünkü onlardan Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü almış, onların televizyon kanallarında kendine yer bulmuştu.

İktidar, (âdil değilse) sadece siyasetçileri (= siyasî muktedirleri) çürütmez; ona yakın duran sanatçıları ve yazarları da çürütür.

Şahsen benim gözümde rahmetli Alev Alatlı’nın “çürümesi”! (= eski itibarını yitirmesi) sırf bu yüzdendi.

Yine de Rabbim ona ganî ganî rahmet eylesin; üzerimde çok emeği var.

Hatasız kul olmaz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET