KONUM

Konum, ilk elde mekânsaldır; bir yerde olmayı ifâde eder ama konumun zihinsel olanı da olmalıdır; bir düşünceden (= hâlden) başka bir düşünceye (= hâle) de gidilir. 

Dilde, "ismin hâlleri" (= e, i, de ve den hâli), bir yerde olmayı/bulunmayı, bir yerden bir yere gitmeyi ifâde eder; bunlar mekânsaldır. Bir yerde iken (= aynı ânda) başka bir yerde olmak, mekânsal = fizikî açıdan mümkün değil ama düşünsel açıdan mümkün olabilir (mi?!.). Zaman (kavramını) aşarsak mümkün. Hayal, zamanı kolay aşar; düşünce de hayale yakın çalışır.

Kitâb bizi “aynı ânda” buradan öteye götürür. Burada cennet ya da cehennem yokken bizleri cennetin ya da cehennemin hâlleri ile tanıştırır. Hatta, yaratılışın ilk evresi (= geldiğimiz yer) ile gideceğimiz yer hakkında bilgiler verir.

Burada nefis bedende/bedenle ise de, aslında bedenin mekânı ile nefsin mekânı aynı değildir. Beden, toprak (= mekân); nefis, nefestir, ruhtur. Yalnız yaratıldığımız (= gönderildiğimiz!) gibi (Rabbin Huzûruna) yalnız gideriz. (6/Enam, 94.) “Bilenler”, dönecekleri “yeri”! (de) bilirler ve “... innâ ileyhi râciûn” derler. (2/Bakara, 156.) “Orası”!, Müntehâ’dır. “ilâ RabbiKe müntehâhé.” (78/Naziat, 44.) Necm, 14’de müntehâ, “inde sidret-ül müntehâ”;  42’de de “ve enne ilâ RabbiKe-l Müntehâ” şeklinde geçer. Müntehâ, Nihayet. Son. Bitiş. Akıbet demektir ki “Burası”! bir “yer” olamaz. Yer, içinde olan şeyden/içindekinden büyüktür; oysa Rab, yerden (= mekândan) büyüktür. O, yarattığı şeylerin içine sığmaz ama yarattığı her şeyde izi = işareti = âyetleri vardır. Allah-u Ekber. O, Nihayetsizdir; O’nun nihâyeti olmaz!. Nihâyetsiz (= Sonsuz) olandaki her şey, nihâyetlidir, sonludur.

Yolculuğumuz, işte “Böyle Bir Sonsuz’a” doğrudur. Sonsuz’dan (ne alırsak alalım!) bişey eksiltemeyiz. O’ndan aldığımız şeyleri koyacak “yerlerimiz” de, yine O Sonsuz’un “içindedir”!; başka bir “yer” zaten yoktur. O, Azze, Celle ve Celâl’dir. = Uludur, Yücedir, Azametlidir; O’nu kuşatacak (= O’nun sığabileceği) bir “yer” yoktur; O, her yeri ve şeyi kuşatmıştır = Arşa istivâ etmiştir = “Er-Rahmân-u ale-l arş-istevâ.” (20/Tâ-Hâ, 5.)

Bizler burada işten eve, evden işe; evden camiye, camiden eve gidip-gelmekle meşgul olurken, “büyük yolculuğu ve konumumuzu” unutmamalıyız!. Unutmama da “doğru yolda = sırat-ı müsteqîm’de olmaya” bağlı; sadece bu yol, bizi O’na; öteki yollar, cehenneme götürecek!. Cehennem de O’nun kontrolünde; O, cehennemi de kuşatmıştır. Allah-u A'lem, cehennem, O’nun “öfkesi = gadabıdır.”!.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET