GÖKTEN BAKMAK, GÖĞE BAKMAK...

Nesîmî :

“Kâh çıkarım gökyüzüne,

Seyrederim âlemi;

Kâh inerim yeryüzüne,

Seyreder âlem beni...” demişti. Onun çıkışı (sanırım) hayalî idi. Benim çıkışım ise “gerçek, uçakla.”!.

(Yükseklik korkum var. Yukardan aşağıya bakamam. 5, 10, 15... kat yukardan, pencereden ya da balkondan aşağı bakınca başım döner.)

Uçaktan, bulutların arasından baktım yeryüzüne. Seyrettim âlemi. Hafiflemiştim. Bulutlar kaldırmıştı beni. Altım üstüm buluttu. Yumuşacık sarmışlardı. Bulutlar beni terk ettiğinde = kundağımdan çıktığımda altım-üstüm masmavi idi, mekân kaybolmuş, yeryüzü kaybolmuş, varlığın üzerine masmavi bir sünger/perde çekilmişti. Denizde/deryada yüzüyor gibiydim. Hafiftim. 3-3,5 saat boyunca yumuşacık kundakta yattım, masmavi sularda yüzdüm.

Uyanınca betondan ve taştan bir mağaraya, yeryüzüne düştüm (= hubut). Yeryüzünden gökyüzüne baktım, âlemi seyrettim. Yeniden çıkmak istedim ama “bakışım = çıkma isteğim” yerçekimini yenemedi.

Yere saplandım kaldım, kanatlanamadım, tek kanatlı (= kanadım kırık) kaldım.

Uçmak/havalanmak (“= kuş olmak”!) için dünya ve âhiret dengesi korunmalı, iki kanatlı olunmalı. Tek dünyalı = tek kanatlı varlıklar uçamaz. Uçuşun zemini (= havaalanı) burası, dünya; uçulacak yer ise ukbâ. Ukbâ unutulursa, dünyanın ağırlıkları bizi batırır, yerin dibine (= gehinnoma = cehenneme) çeker.

Semâ, Esmâ (= İsimler) ile aynı kök, yüce ve yüksek demek. Semâ-ül Ulyâ ise Arş. Semâya çıkmadan, yeryüzünde kalarak Arş’a ulaşılamaz. 

“Er-Rahmân-u alel arş’istevâ.” Rahmân arşı istivâ etmiştir. (20/5.) “vesia Kürsi’yyuHû’s semâvâti vel ard...” O’nun Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. (2/255.)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET