GECE GELEN

Gündüz, biçoook kişi ve şey gelir : Misafir, akraba, eş-dost, mutluluk, hüzün (acı, sevinç), fikir (düşünce), pencereye kuş, sofraya ekmek, tuz, kargodan paket, kitap, posta kutusuna mektup, telefona mesaj, ...

Gündüz gelenler o kadar çoktur ki, onlarla “gereği kadar meşgul” olamayız, onlara yeteri kadar vakit ayıramayız.

Gece ise çook az şey gelir : Uyku ve uykuda çiş.

Uyurken/uykuda iken bana rüya bile gelmez. Her hâlde elli yaşıma kadar içtiğim suyun farkında olmadığım için, yaş elliyi geçince sık sık çişim geliyor, beni “uykumdan”! uyandırıyor.

Hep (= gece-gündüz) uyuduğum için elliye kadar hiçbişeyin farkına varmamış olmalıyım; herhalde elliden sonra, “çişim beni uyandırıyor.”!.

Gündüz (= uyanıkken) o kadar çook kitap okudum, o kadar çok sohbet dinledim, ama bitürlü “uyanamadım”; nasıl olduysa! çişim beni “uyandırdı”!. Uyanınca da sabaha (= şafak sökene) kadar uyutmadı; sanki o gece, benim için “özel bir geceydi”!.

Önce, beni uyandıran ‘nereden geldi, kim gönderdi’ diye düşündüm; düşüncem kendine bir yol buldu ve o yolda yürüdüm.

Sanırım bunların ilkine din, tefekkür; ikincisine de teheccüd diyor. Tefekkür, teheccüde dönüşünce, kişi “uyanır”; “makâm-ı mahmûda” ulaşırmış!.

...

Şimdiye kadar bana hep geceden korkmam öğretildi; ‘gündüzün hayrı gecenin şerrinden evlâdır’ dendi; gece/m (= karanlık), şeytanlara emanet edildi. Oysa Kitâb, “ve min-el leyli fetehecced bihî nâfileten lek/e; asâ en yeb’aseke rabbüke makam-en mahmûdâ” = Gecenin bir kısmında teheccüd için kalk/uyan!; umulur ki Rabbin seni makam-ı mahmûda ulaştırır, (17/79.) diyordu; biz (= ben) ise bu emri “es geçiyor, sadece Peygambere has sanıyorduk”!.

O gün gelen çişim beni uyutmadı ve bana bu âyeti hatırlattı; âdetâ sen kendiliğinden kalkmaz = uyanmazsan, ben seni uyandırırım = kaldırırım dedi.

Anladım ki gece gelen, her zaman kötü bişey değil; bizim kötü gördüğümüz/bildiğimiz şey (çiş) bile, bizi iyiliğe, iyi bişeye çağırabiliyormuş!...

Yaşım elliyi geçtikten sonra neredeyse her gece çişim gelir ama bu gece gelen çiş farklıydı. Neden? Çünkü, o günün gündüzünde yaşantıma dikkat etmiş, kimseyi üzmemiş, az yemek yemiş, az su içmiş (= oruç tutmuş); öğle yemeğinin parasını da tasadduk etmiş; yatarken de ruhumu (ve bedenimi) Rabbime teslim etmiştim... (Bknz. 39/32.)

Beklentilerimizi her zaman “büyük” tutmamalıyız; “basit ve küçük şeyler” bile, bize önemli mesajlar verebilir, yeter ki biz okumasını ve yeterince üzerinde durmasını bilelim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET