TEORİK ve PRATİK BİLGİ (= TECRÜBE)

Teorik bilgi, zihnin tecrübesi; pratik bilgi, tüm bedenin tecrübesidir. Teorik bilgi, nazar, nazariyedir; pratik bilgi, ahlâktır. Teorik bilgi ile pratik bilgi uyumlu olmalıdır; bir başka deyişle, zihin (beyin) ile beden uyumlu çalışmalıdır. Beynin/zihnin bildiğini, diğer organlar (= beden) tasdik etmezse, bilgi diye bildiğimiz şey, bize yük olur ve o kişiden “sâlih bir amel” çıkmaz. Pratik bilgi (= ahlâk), eyleyerek, yaparak öğrendiklerimizdir. Eylemek, bilgiyi pekiştirir. Eylem olmayan, eyleme dönüşmeyen (= uygulaması olmayan) bilgi, test edilmemiş bilgidir; böyle bir bilgi, bilenin hiçbir işine yaramaz.

Bizler, bilginin sadece teorik ve zihinsel bişey olduğunu sanırız; oysa, bilgi, eylemden kopuk bişey değildir. Bisikleti bilmekle, bisiklete binmeyi bilmenin bilmesi, hiç aynı olur mu?!. Yürümeyi bilmek, yürüyebilmektir; yürünmeden, yürüme bilinemez.

İslâm’ı bilmeye de böyle bakmalı ve İslâm âlimlerinin sözlerini, onların yaşamları, yaşantılarıyla birlikte değerlendirmeliyiz.

Günümüzde söz ayağa düştü, değer kaybetti; onu tekrar eski değerine kavuşturacak ve kaldıracak olan, sözün eylemeyle (= amalle) uyumudur.

Söz anahtarsa, amel kilittir. Anahtar kilide uymazsa, kapı açılmaz, açılamaz.

Dün, “Lâ ilâhe illâ-l Allah” diyenler, sözlerinde duruyor ve eski ilâhlarını terk ediyordu; bugün bizler de “Lâ ilâhe illâ-l Allah” diyoruz ama Allah’ın yanında, (sözlü/sözel olmasa da) fiilen başka ilâhları da kabul ediyoruz. Bitürlü sözümüzle davranışlarımız (= eylemlerimiz, amellerimiz) uyuşmuyor, sürekli çatışıyor. 

Hâsılı, ne bilgimiz tecrübemizi; ne de tecrübemiz bilgimizi destekliyor. Oysa, bilgi, teorinin ve pratiğin uyumlu bütünlüğüdür; bu konuda pratiği teorinin ‘biraz önüne’ de geçirebiliriz. Pratik bize hem yeni şeyler öğretir hem de teorik bilgimizi = önceden öğrendiklerimizi zenginleştirir.

Tecrübe, realitedir,  ayakları yere basar; teori, idealitedir, insana ufuk kazandırır. Tecrübe, bu dünyadır; teori, öbür dünyadır. Öbür dünya, bu dünyadaki tecrübe ile kazanılır. Tek dünyalıların tecrübeleri, onlara böyle bir ufuk kazandıramaz, çünkü onlar, bu dünyayı aşamazlar, ötede bir dünyaya (= âhirete) inanmazlar. Kant, “pratik akla (= ahlâka = inanca) yer açmak için (teorik) bilgiyi (= saf aklı!) inkâr ettim.” der. Oysa, din doğru anlaşılırsa (= âhiret = hesap var kabul edilirse) iki akıl (saf akıl ile pratik akıl = teori ile paratik) uyumlu olabilir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET