BANA MI SORDU/N?!.

Bana mı sordu/n?!.

Soru iki taraflıdır; ilkini genelde ve zımnen Tanrı'ya sorar; ikincisini de birbirimize sorarız. 

Beni yaratırken bana mı sordu?!. Belki de ben yaratılmak istemiyordum. Beni niye yarattı gibi?!... sorular, hem kendi aramızda birbirimize, hem de aslında Tanrı’ya sorduğumuz sorulardır. İkinci kısım sorular, ‘o (= Ali, Veli...), o işi öyle yaparken bana mı sordu? Ne hâli varsa görsün’; benzeri sorulardır.

İki tür sorular da ‘kendini büyük görme, kendini bişey zannetme’ sorularıdır. Ben biliyorum/biliyordum, ben yaptım, onu daha önce tecrübe ettim = deneyimledim; bana sorsaydı, ben ona ne olacağını, ne yapacağını söyler, yol gösterirdim; ama beni bişey = adam yerine koymadı; demenin soru formundaki ifadeleridir.

“Beni yaratırken bana mı sordu?!.” sorusu da aynı psikoloji ile sorulur ve büyük ölçüde “şeytanîdir.”!. Şeytan, “febimâ egveytenî” = beni azdırmana karşılık (beni sen azdırdın!; 7/16), ben de ... demiştir. 

İnsan da, ‘madem beni yaratırken bana sormadın ve beni böyle = bu şekilde yarattın; sonucuna katlan!, beni suçlama!...’, demektedir. Bu, ‘ben, bu işi Senden daha iyi biliyordum, bana danışmadın!.’ anlamındadır. 

Bu ve buna benzer sorular çoğu zaman iyi niyetli! gençlerden geliyor. Niye? Çünkü gençler sorguluyorlar, onlara inandırıcı, iknâ edici = doyurucu (felsefî = aklî) cevaplar veremezsek, onları kazanamayacağımız kesin. Onların gençlik = ergenlik döneminde yaşadıkları ‘kendilerine olan aşırı güvenlerinin ürünü olan’ bu tür soru(n)lar, aslâ ihmâl edilmemeli, bu ve buna benzer sorular soruyor diye gençler horlanmamalı.

Buna benzer bir soru da, o kadar büyük ve mükemmel bir Tanrı, insanı denemekle ne elde etmek istiyor, buna ihtiyacı mı var ki?!, sorusudur. 

Felsefe bilmeden (varlık-yokluk gibi meseleleri) ve insanı tanımadan bu tür soruların altından kalkmak zordur; oysa bizde = bizim din öğretimizde felsefeye (= akıl yürütmeye) sıcak bakılmamakta, din adamlarımız felsefe ile aralarına mesafe koymakta, vaaz = tebliğ diye “hikâye/masal”! anlatmaktadırlar.

Gençler elden gidiyor!.

Anlatılan din, gençlere hitap etmiyor!.

Anlatılan dinin ayakları yere basmıyor; din, bu dünya içindir, bu dünyanın sorunlarını çözmek içindir; bu dini “uçuk din, uçuran din”! şeklinde sunmak, bu dine yapılan en büyük kötülüktür. Bu din, bizim her türlü sorularımıza cevap verir; hiçbir sorudan korkmayalım, yeter ki sorularımızı samimî soralım.

Elbet bu kısa yazıda, o soruya (= bana mı sordu?!, sorusuna) net ve doyurucu cevap vermedim, veremem ama belli ipuçları verdim, onların izini siz sürün; yokluğa razı değilseniz (= var olmaktan, yaratılmaktan memnunsanız!) Kitâb’ı ihmâl etmeden, Kitâb ile irtibatınızı kesmeden psikoloji ve felsefe okuyun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET