DİN NEDİR?

Din, Allah’ın düzenidir. Bu düzeni anlamak, yaşayarak olur. Din, (sadece) epistemoloji değil, (aynı zamanda) aksiyolojidir. Din, sadece zihinsel tecrübe (= epistemoloji) ile anlaşılamaz; dini bizzat ve fiilen tecrübe etmek (= yaşamak) gerekir. Çünkü din, hayattır. Hayat, teoriyi ve pratiği kapsar.

Din, kâinatın (= âlemin) düzenidir. Gaybta ve şehâdette var olan her şey, varlığın (= Var Eden’in kurduğu) düzene uyar; uymayanlar, bu düzeni (geçiçi olarak) ‘bozar’ (ama yıkamaz!) ve cezâ görür. Kıyâmet, bu düzenin yıkılması ve yeni bir düzenin (= dinin) kurulmasıdır.

Tecrübe edilmeyen = yaşanmayan din, din değildir. Allah’ın dini dışındaki tüm dinler, yanlış tecrübelerdir ve tecrübe edenleri memnun edemezler. Çünkü, onlar, kâinat ve insan fıtratı (= yaratılışı) ile uyumlu değillerdir.

“O hâlde, bütün bâtıl dinlerden (= düzenlerden) uzaklaşarak, yönünü = yüzünü kararlı bir şekilde Allah’ın insan fıtratına nakşettiği hak dine çevir/yönel!...” (30/30) 

Dini anlama, dinle tanışma ve dindar olmadır. Din, eğer hayatla “somutlanan bişeyse”, onu görmek/bilmek için ona varmak (= onu ziyaret etmek, ona girmek ve onu yaşamak) gerekir. Dinin içine girince, din artık görünmez hâle gelir. Uzaktan görünen din, tecrübe edilmeyen dindir; o, sadece “somut” değil, aynı zamanda “soyut bir ilkeler bütünüdür”. Dindar, dini yaşarken, dinde (dindar) olduğunu anlar ve hisseder ama dini görmez, göremez. Bizim din arayışımız ve dini (dinleri) anlama çabamız, büyük oranda o dinin (dinlerin) içinde olmayışımızdandır. Doğru dinin içine girer (= tecrübe edersek), din arayışımız da anlama çabamız da büyük oranda sona erecektir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET